Mehmet FİSKECİ Ağabeyin güzel bir sözü var, "Sizi hiç boş bırakmaya gelmiyor" diyor. Hakikaten öyle. Bir hac münasebetiyle kırk günlük bir ayrılığımız oldu. Ben de farkında olmadan elinize bir oyuncak vermişim, ben hacdan döndüm, hala oynuyorsunuz.
Hacca gitmeden önceydi, Abdulhamidhan Camii'nin karşısında bir arsa vardı. Sahibi Oniki Şubat Belediyesi'nden aldığı ruhsatla inşaata başlayacakken inşaatı durdurulmuş. Adam kızgın, cehalet de var. Yolun ortasına kadar tel örgü çekmiş, arabaları geçirmiyor. Bağırıyor, çağırıyor, buraya lojman yapacaklarmış yaptırmam diyor. Ben de saf saf olayın üzerine gelmişim, arsa sahibini çağırıp teselli etmeye çalışıyorum. Bizim senin arsana ihtiyacımız yok, lojmana da ihtiyacımız yok. Devletin cami çevresini genişletme gibi bir arzusu var falan diye adamın sinirini yatıştırıyorum güya.
Meğer sütü sağlam bu insan benim için tetikçi tarafından hazırlanan bir kumpası uygularmış. Cep telefonuyla bütün konuştuklarımızı kaydetmiş, gizli kamera çekimlerini de tetikçilere vermiş. Şimdi çeken de, yayınlayan da, paylaşan da savcılıkta.
Şimdi bile çekinmeden konuşabileceğim o gizli kamera kayıtları bir gün sonra hacca giden bu kardeşiniz için kullanılmış. Sanki devlet sırlarını satmışım gibi tetikçilere malzeme olmuşuz. Bitmedi,iki gün sonra tetikçinin yeni bir filmi sahneye konulmuş, güya yolda giderken arabası kurşunlanmış. Azmettiricisi de olsa olsa ben olurmuşum.
K.Maraş kaynamış, bütün yakınlarımın ifadesine başvurulmuş, herkesin ortak fikri tetikçi kendi kendine sıktırmıştır demişler. Ben de diyorum ki, elhak doğrudur. Allah bunların şerlerinden korusun. Tam üç yıldan beri benimle, ailemle, haysiyetimle, izzet ve şerefimle oynayan bu tetikçilere elimi bulaştırmayacak kadar içimde imanım var. Elhamdülillah.
Bütün saldırılarını ve hakaretlerini savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum. Bir kısmı mahkeme aşamasında, yavaş yavaş işin sonuna geliyoruz. Kanundan kaçamayacaklar. Zaten telaşları da bundan. Buraya kadar iyi de, hırsızın hiç mi suçu yok derseniz şimdi beni iyi dinleyin.
46 Yıl K.Maraş ortamında imam-hatiplik yapan, Uncular Camii, Doğukent Yapı Kooperatifi, Ravza Camii, Abdulhamidhan Camii, Üniversite Camii gibi şaheserlere hizmet eden bu kardeşinizin azmettirici olabileceğine nasıl inandınız da, kameraların karşısına geçip basına uzanan eller kırılsın diyebildiniz. Yahu bir defa bu adam basın mensubu mu? Hadi eller bilmiyor diyelim, ey annenize olan derin saygımdan dolayı bir gün hürmette kusur etmediğim basın mensubu ağabeyim, siz de mi benim azmettirici olduğuma inandınız ki, kameraların karşısında basına uzanan eller kırılsın diyorsunuz?
Peki sevgili dostlar mazluma, hocaya uzanan eller yeşil mi olsun, ne düşünüyorsunuz? Yarın bu tetikçinin sıkanı sıktıranı meydana çıkarsa yüzüme bakabilecek misiniz?
Bu memlekette hala haysiyetiyle gazetecilik yapan ve bu tetikçileri tasvip etmeyen şerefli insanlar var, onlar beni arayıp olayı tel'in ediyorlar. Doğrusu siyasiler gazetecilerin gösterdikleri hassasiyeti göstermiş değiller.
Yahu bu adam gazeteci değil, bunun cebine harçlık koyup desteklemeyin. Cesareti sizden alıyor dediğim bütün siyasiler istisnasız hem cep harçlığını verdiler, hem de kamerasına poz verdiler. Çünkü bu ülkede işler böyle yürüyor. Şimdi biraz daha geriye gidelim. Bu tetikçiden evvel de bir başkası bana musallat olmuştu. Ben de yazdığı yazıları savcılığa vermiştim. Mahkeme safhasında artık karar verileceği bir sırada meşhur bir siyasi devreye girdi, hocam bu arkadaş sizden özür dilesin, yazıları da siteden kaldırsın siz de mahkemeden vazgeçin, dedi. Ben de saf saf, özür dilerse olur dedim. Adam beni aradı, özür diledi, mahkeme düştü. Birazcık araştırdım, adam meğer devlet memuru yapılacakmış, mahkemeden ceza alırsa engel olur diye biz ikna edilmişiz. Tamam da, durup dururken adam neden 45 yaşından sonra devlet memuru oluyor? O siyasi ile bu tetikçinin yolları nerede kesişiyor? Milleti bu kadar ahmak zannedenler bugün siyasi hayatlarını bitirmiş oluyorlar.
Suçsuzluğuma inanıyorsanız şu adama harçlık vermeyin dediğim siyasilerimizden biri de beni bir meşhur adama havale etmiş. İşadamı kimliği taşıyan o zat beni yazıhanesine davet etti, gittim. Hocam dedi, sizi rahatsız eden bu adamla görüştüm (tetikçiyle görüşmüş), biliyorsunuz bu işler parayla oluyor. Biz bu adama biraz para vermeliyiz, dedi. Kanım beynime sıçradı. Sen beni biriyle karıştırdın herhalde dedim. Bu sözü ne sen söylemiş ol, ne ben duymuş olayım. Ben hakkımı adliyede arıyorum zaten dedim.
Demek ki neymiş, her şeyin bir usulü varmış. Parayı vermezsen azmettirici bile olurmuşsun. Allah bunların topunun şerrinden korusun.
Yahu şu halime bakar mısınız, Abdulhamidhan'dan sonra bu kadar birikimle memlekete daha ne hizmet yapabilirimi konuşacağımıza tetikçiyle uğraşıyoruz.
Cumhurbaşkanımız'ın talimatlarına rağmen camimizin çevresinin genişletilme işleminin hala yapılamamış olmasının altında bu kısır siyasi mülahazaların olduğunu görmüş bir kardeşinizim.
Onun için beni üç buçuk tetikçinin saldırısına kurban eden bütün dostlarımdan davacıyım.
Başbakan Yardımcımız Sayın Veysi KAYNAK Bey'in bakanlığının ilk haftasıydı. Bir tetikçi de ona musallat olmuştu. Hakkında ulusal basında bir yazı çıktı. Ben Veysi Bey'i çocukluğundan beri bildiğim, tanıdığım ve iddiaların asılsız olduğuna inandığım için hemen bir bildiri kaleme aldım. Bunu kendileriyle paylaştım. STK temsilcilerini ziyaret ettim. Ve basın bildirisini yayınladık.
Eğer haksızlık karşısında dimdik duracaksak, bu herkes için her şerefli vatan evladı için geçerli olmalıydı. Ama gelin görün ki, üç yıldan beri bir adam bana hırsız, hırsız deyip duruyor. Geçirmediğim soruşturma, inceleme kalmadı.
Acaba bu milletin maşeri vicdanı ne zaman insafa gelecek te bu tetikçilere dur diyecek, bunu bekliyorum. Ama bugün itibariyle şuna inandım ki, Vefa gerçekten artık İstanbul'da bir semtin adıymış.
Ey dostlar, ne yaptınız biliyor musunuz. İçimdeki çalışma, hizmet etme, yeni bir şeyler üretme hevesimi, aşkımı, heyecanımı yediniz bitirdiniz.
Ey her seçim öncesi "hocam sizinle ayda bir değil, haftada bir toplanmalıyız" diyen siyaset erbabı, bu yüzle mi gideceksiniz 2019 seçimlerine. Gerçekten küstürmediğiniz dost bıraktınız mı, yüzünüz kaldı mı?
Şimdi diyeceksiniz ki, hocam hacdan bunları mı getirdiniz bize. Evet, haccımı da berbat ettiniz. Allah'ın her günü tetikçi bir yalan savuruyor, bizim beleş tellallar da onun dedikodusunu yapıyorlar. Şeytan taşlamaktan tavaf etmeye vakit bulamadık. İslam ümmeti de bizim gibi, temizlik yok, edep yok, saygı yok. Sanki herkes cep telefonuna kaydedeceği birkaç poz için gitmiş Kabe'ye.
Ne diyelim, ahir zaman.
Kalın sağlıcakla.
Not: Bir müjde; tetikçinin savcılığa şikayeti üzerine Abdulhamidhan Camii Vakfı hakkında Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerince yapılan ayrıntılı incelemede iddiaların asılsız olduğu sonucuna varılmıştır. Tetikçinin kulakları çınlasın. Yeni tazminat davaları hayırlı olsun.