Brezilyalı roman yazarı Paulo Coelho’nun belki de insanlık tarihi kadar eski olan mazeret üretmek üzerine söylediği ve benim çok beğendiğim bir sözü var. Paulo Coelho insanların kendilerini en çok kandırdıkları ya da ikna ettikleri bahaneleri üzerine; “İnsanlar fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanların… Fırsatlar bekler insanlar bekler; kazanan hep mazeret olur…” demiştir.
Bu hafta ne kadar çok mazeret ürettiğimiz üzerine düşündüm. Ben de daima yapmak istediğim her şey için çareler üretmeye çalışırken, yapmak istemediğim ya da bana yapması zor gelen her şey için mazeretler üretiyorum. Zaman zaman da başarısız olduğum ya da hata yaptığım anlarda hata yaptığımı ya da başarısız olduğumu kabul etmek yerine koşulları, çevremdekileri suçlayıcı mazeretler üreterek kendimi rahatlatıyorum.
Zaman içinde farkında olmadan bağımlılığa dönüşen bir rahatlama şekli mazeret üretmek. Üstelik öyle kötü bir bağımlılık ki çare bulmaktan uzaklaştıran, üretkenliği öldüren, samimiyetten uzaklaştıran bir hastalık gibi… Ve sonuç Sabahattin Ali’nin dediği gibi ağır… “Vicdan azabı dedikleri şey, ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kâfi mazeretler tedarik etmiştir.”
Nasıl mazeretler üretiyoruz ve aslında bu mazeretleri üretmeyip kendimize aynadan samimi olarak baksak neler yapabiliriz acaba? Bir insanın bu şekilde kendisine doğrudan bakabilmesi gerçekten çok zor… Aslında ürettiği onlarca mazeretin gerçek olmadığı ya da aşılabileceği gerçeğiyle yüzleşme riski taşıyor.
Şimdi hepimiz şöyle bir durup düşünsek! Yapılması zor gelen ya da yapmak istemediğimiz durumları, başarısız olduğumuz ya da hata yaptığımız olaylara ürettiğimiz mazeretleri kafamızda sıralasak…
Zamanım yok. Artık genç değilim, yaşım geçti. Hayatımı ben çizmedim, koşullar beni bu hayata itti. Ailem ve sorumluluklarım var. Param yok. Hayatta hiç şansım yoktur. Yaşadığım çevre beni engelliyor. Kimse beni dinlemiyor zaten. Hayatımı ben kontrol etmiyorum, özgür değilim. Bünyem zayıf, hep hasta oluyorum. Hiç yetenekli değilim. Ailem beni hiç desteklemedi, yönlendirmedi. Hep yanlış seçimler yaptım ve dönülmez bir noktadayım. Kimse bana yardımcı olmuyor. Önüme hiç fırsat çıkmıyor benim. Sinirli bir insanım kendime hâkim olamıyorum. Doğru insanlarla tanışmadım hiç…
Hepsi birer engel, zorluk… Gerçekten de aşılabilmeleri için büyük emek vermeyi, çaba göstermeyi, özverili olmayı ve zaman zaman acı çekmeyi gerektiren ağır durumlar. Ama aynı zamanda bir kere yaşayacağımız bu hayatı mutsuz olarak geçirmemize sebep olacak durumlar. Belki de sadece sürüklenerek ve yaşamış olmak için yaşayacağımız bir ömre neden olacak mazeretler. Başarılı olmuş insanların ne kadar az mazeret ürettiklerine hep şaşırarak bakmışımdır. Defalarca vazgeçme noktasına gelecek kadar umutsuz durumlarla karşılaşmalarına rağmen çareler aramaktan ve çaba göstermekten asla vazgeçmezler ve sonunda başarı mutlaka onları bulur. Başarılı insanların elinde başardıkları muhteşem işler dururken, kendi elimde sadece mazeretlerimin kalması kabul edebileceğim bir şey olabilir mi?
Peki, siz hayatınızın sonuna geldiğinizde elinizde sadece mazeretlerinizle kalmak ister misiniz?