Hayat pahalı diyorlar, geçim zor, insanların alım gücü azaldı diyorlar, amenna! Bunu sayın Cumhurbaşkanımız ve muhalefet partileri de söylüyor, bir anlamda kabul ediyorlar bu gerçeği. Acı da olsa.
Milletin alım gücünün düştüğünü yazmayan, konuşmayan kalmadı. Kuyruklardan söz ediliyor ki elhak doğru, televizyon ve gazeteler manşetlere taşıyor meseleyi. Yalan mı, değil.
Ama bakıyorsun, vatandaşın alım gücünün kalmadığına şahitsin dibine kadar… Esnaf siftahsız kepenk kapattığını söylüyor, dükkânlara, mağazalara giren çıkan bellisiz diye haberler çıkıyor gazetelerde, televizyonlarda.
Muhalefet yandaşa inanmıyor, yandaşlar muhalefeti suçluyor. Her şey güllük gülistanlık gösterilince, kızılca kıyamet oradan kopuyor!
Amma velakin…
*
Alım gücünün düştüğünü söyleyen millete bakıyor, “geçinemiyorum, aldığım maaş yetmiyor” diyenlere kulak veriyorsun, adam sanayi çırağı gibi kazanıyor ama yaşantısı sanki Sabancı ailesinin bir ferdi gibi…
Ve her yer tıklım tıklım. Araba park edecek yer bulamıyorsun AVM’lerin önünde.
Benzin ve dizel akaryakıt 25 tl sınırına geldi dayandı, yollar ana baba günü, trafikte yer yok, otoparklarda araç park edecek yer sorunu yaşanıyor.
Markete gittim, 5 litrelik ayçiçek yağı, hani yok diyorlar ya, 150 liraya kapış kapış gidiyor. Üstelik de marketlerde dolu. Şeker de öyle…
Bırakın sıfırını, ikinci el arabalar bile, en ucuzu, en kötüsü 100 bin lira, oysa 500 bin liranın üzerindeki arabalar peynir ekmek gibi satılıyor, alacak paradan çok araba yok!
Millet sıra bekliyor ekmek gibi.
*
Geçenlerde meslektaşım Neşe Yıldızhan ile alış-veriş merkezine (Piazza- bu arada bilmeyenler için yazıyorum, İtalyanca bir kelime, meydan demek) gittim. Aylardır gitmezdim. Aman Allah’ım o ne kalabalık öyle, adım atacak yer yok, millet birbirine çarparak yürüyor, alışverişler de hakeza, tıka basa dolu mağazalar. Karınca sürüsü gibi avm’nin içi, dışı.
Bir bardak çay 5, kahve 30 lira olduğu halde, hiç gam, hiç dert değil; cafelerde oturacak yer yok.
İşsizlik var diyorlar, yazılıyor, haberlerde gösteriyor, millet iş beğenmiyor diye açıklamalar yapılıyor, oysa gidin Kayseri, Gaziantep ve Adana yoluna, fabrikalar işçi alabilmek için bezler üzerine ilanlarla işçi arıyor.
Sinemalar mesela… Full. Düşünün, Bergen’in hayatını anlatan filmi seyretmeye 7 milyon vatandaş gitmiş. Bileti de 40 lira…
*
Kime inanacağımı şaşırdım. İktidara mı inanayım, muhalefete mi? Kim yalan söylüyor, kim doğru, anlamakta zorluk çekiyorum.
Havsalam almıyor, aklım duracak gibi oluyorum.
Bir şeyler ters gidiyor ama ne diyeyim, Rab’bim sonumuzu hayretsin!
*
Şimdi bunları yazdım diye beni iktidar yalakası, yandaşı yerine koyacaksınız biliyorum. Değil. Kimsenin adamı değilim, hiçbir partinin de arka bahçesi hiç değilim.
Ülkemde işsizlik var mı, var.
Bazı ilaçların yanında, birçok ürünün kıtlığı çekiliyor mu, evet.
Yoksul insan sayısında artış oluyor mu, oluyor.
Bir sesim lüks içinde yaşarken, çoğunluğun oluşturduğu kesim sıkıntı çekiyor mu geçinmek için, evet.
Eskiden orta direk vardı. Şimdi direk mirek kalmadı, yıkıldı, kayboldu. Zenginler ve yoksullar var ve aradaki makas, yani mesafe her geçen gün büyüyor mu, büyüyor.
Gazeteciler gazete çıkartmakta zorlanıyor, matbaaya borçlanmaya korkuyor mu, grafikerlere tuz yalatmaktan imtina ediyor mu, yazılı basın öldü,-bitti diyerek sosyal medya mecraları ile hayatlarını sürdürüyorlar mı, aynen öyle!
*
Tamam, madem öyle de, daha neyin peşindesiniz, neyin hesabındasınız birader!
Bırakın onu bunu, hayatınızı yaşayın, baharın tadını çıkartın, yaşamdan zevk alın!