İlk defa bir konferansta denk geldiğim rekaberlik kavramı, rekabet ve birlik kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Böylesine iki zıt kelimenin bir arada anılmasını ilk başta yadırgayabilirsiniz ama aslında uygulayabilene bir çok avantajı da beraberinde getiriyor.
***
Kazanmak, birisinin de kaybettiği anlamına gelir. İşte rekaberlik kavramı tam bu noktada hayatımıza giriyor ve bize şu mesajı veriyor: “Pastayı genişlet! Hem sen kazan hem de başkası kazansın”. Bu durum bir futbol maçı için ya da elemeli başka yarışlarda pek geçerli değil ama ticaretle uğraşan kesim tarafından rahatlıkla uygulanabilecek ve uygulanması gereken bir şeydir.
***
Büyüklerimizin yaşamlarından verilen örneklerden birisi de bir esnafın siftah yapmayan başka bir esnafı da düşünerek, kapısına gelen müşterisini ona yönlendirmesidir. Bu örnek rekaberlik kavramının en basit örneklerinden birisidir. Günümüzde rekaberlik kavramını en çok dijital alanda gözlemliyoruz. Bugün Apple, Samsung, Google, Tesla gibi büyük teknoloji şirketlerinin birbirlerini öldürmeyip yaşatarak birlikte geliştirdikleri projeler sayesinde teknoloji alanında günlük hayatımızı kolaylaştıran birçok kolaylık elde edebiliyoruz. Örneğin elektrikli araba üreticisi olan Tesla, sahip olduğu teknolojiyi başka araba üreticileri ile de paylaşarak elektrikli arabanın kitlelere yayılmasını arzuluyor. Bu sayede hem satışlarını arttırabilmeyi hem de elektrikli olduğu için içinde nefes aldığımız dünyayı daha da yaşanabilir bir hale getirmeyi hedefliyor.
***
Hep ben kazanayım rakibim olmasın düşüncesi o kimseye kısa süreli mutluluk sağlar. Dünya savaşlarını düşünün: Kazananlar da en az kaybedenler kadar yıkıma uğramıyor mu? Dolayısıyla yarışırken bile çatışma ortamı değil, işbirliği ortamı hazırlamak gerekir.
***
Bu konuda iş hayatındaki derneklere çok iş düşmektedir. Birbirine rakip olan şirketlerin bir araya gelip geneli kapsayan projeler üretmesi gerekir. Örneğin günümüzdeki bir çok şirket, en önemli sınavını mevcut işini gelecek nesile aktarırken vermektedir. Bu konuda geneli kapsayacak çalıştaylar, sempozyumlar, konferanslar düzenlenmesi, bir çok şirketin bu konuda bilinçlenmesini sağlar. Rakip şirketin ilk nesilden sonra yaşamını sona erdirmesi aslında bir kazanç değil bir kayıptır. Şirketlerin yaşaması gerekir ki ülkemiz ekonomik anlamda gerekli güce ulaşsın, enflasyon, faiz, döviz kuru gibi işimizi direkt etkileyen ekonomik göstergeler normal seviyede olsun. Şirketler kazanç sağlasın, vergi üretsin ki devletimiz yaşasın ve bizlere daha iyi hizmet sunsun, diğer ülkelerle rekabet edebilir hale gelsin.
***
İslam Peygamberi Hz.Muhammed (sav) bir hadisinde şöyle demiştir: Kişinin öldükten sonra geride bıraktıklarının en hayırlısı şu üç şeydir: Salih evlat, kendisi öldükten sonra da sevabı kendisine ulaşan devamı olan bir sadaka (ör:vakıf) ve kendisinden sonra amel edilen bir ilim. Bu hadisteki son sayılandan da anlıyoruz ki sahip olunan ilmi başkalarından gizlemeyip ondan fayda sağlayacak başkalarıyla paylaşmak oldukça önemlidir.
***
Kimlerle rekaberlik içinde iş birliğinde bulunabiliriz diye düşünmeliyiz. Tabii ki bizler için çok stratejik olan herşeyi paylaşalım demiyoruz ama yaptığımız işlerde rakibimizin de menfaatini gözetecek genel faydaları onlardan esirgemeyelim. Şeyh Edebali’nin Ertuğrul Gazi’ye verdiği öğütlerden birisiyle yazıyı noktalıyorum: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” Herkese hayırlı kazançlar dilerim.