İnsanlar, ülkeler arasında seyahat ederken pasaport ve vizeye ihtiyaç duyar. Mal ticaretinde de benzeri bir durum yaşanır ve eşyalar ilgili gümrüklerde vergisel işleme tabi tutulur. Bununla birlikte sermayenin hiçbir engeli yoktur ve eğer ilgili para, konvertıbl (çevrilebilir) ise uluslararası piyasalarda serbestçe dolaşabilir.
Yerli paramız Türk Lirası da konvertıbl olduğu için rahatlıkla seyahat edebilir. Bu durum ülke ekonomimiz için hayati önlem taşıyan döviz kuru seviyelerindeki değişiminin temel belirleyicisidir.
Yerli paraya uygulanan faizler, ülke içerisindeki enflasyon, politik risk, seçim gibi hadiseler yabancı paralar ile yerli paramız arasında oluşacak münasebetin seyrini belirler. Örneğin T.C Merkez Bankası diğer ülke merkez bankalarına göre daha yüksek faiz veriyor ve döviz kuru seviyeleri fazla dalgalanmıyorsa, yabancı paranın ülkemize sıcak sermaye olarak akın ettiğini görürüz. Tersi bir örnek olarak ülkemizde enflasyon uygulanan politika faizinden düşük ise ve yerli paradaki kazançlar paranın zaman değerine yenik düşüyorsa yabancı paranın uzaklaştığına şahit oluruz.
Bizim ülkemiz de dahil olmak üzere tüm ülkeler, ekonomiye dair hamlelerini içerideki şartlara göre gerçekleştirirler. Eğer tamamen ihracatı güçlendirmek adına değersiz para politikası uygulanmıyorsa, döviz kurunu öncelikli hale getirmezler ve iç dinamiklere, varılmak istenen hedeflere göre kararlar verilir. Örneğin şu an ülkemizde uygulanan yerli ve milli para politikasına göre öncelik, yatırımların arttırılmasıyla birlikte üretim arzını yükseltmek, bu sayede hem enflasyonu düşürmek hem de enflasyonu dizginlemektir.
Belirli dönemlerde alınan kararlar temel bir mantık çerçevesine dayanmakla birlikte, dış ekonomilerde yaşanan bir takım gelişmeler, ekonomiye dair alınan kararların uygulanmasını sekteye uğratabilir. Üstelik yerli para birimi dış ekonomiler ile birebir münasebet halindeyse yaşanan aleyhte ve lehte gelişmeler oldukça sert etkiler yaratabilir.
Bugünler de özellikle dış ekonomilerde yaşanan hadiselerin ülke ekonomimize önemli etkilerine şahit olmaktayız. Bu hadiselerden en önemli olanları, Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB)’nın kararları ile Rusya-Ukrayna arasındaki savaştır.
FED ve ECB yükselmekte olan enflasyonu dizginlemek adına faizleri arttırma niyetindedir. Belki Avrupa bölgesi faizleri arttırmak için bu seneyi pas geçebilir fakat FED, Amerika’da son 30 yılın en yüksek enflasyon seviyelerini aşağı çekmek adına kararlı bir şekilde faizlerin yükseltileceğini mesaj olarak piyasa ile paylaşmaktadır. Ukrayna’da yaşanan savaştan dolayı Mart ayı toplantısında faiz artışı belki pas geçilir ama ilerleyen aylarda faiz artışı yapılacağı aşikardır. Hali hazırda sıfır faiz politikası uygulayan FED, bu sene sonuna kadar faizleri 1,75-2,00 aralığına getirecek ve bu artışın etkilerini gözlemleyecektir.
FED cephesinde yaşanacağı aşikar olan bu gelişmeler, içeride Türk Lirası’nın ve gram altının değerini yakından ilgilendirmektedir. Ekonomi yönetimimiz Türk Lirası’nın gücünü arttırmaya ve yerli parayı cazip kılmaya dönük kararlar alıyor. Geçmiş yıllarda olduğu gibi TL’den dövize dönüşün önüne geçilmek isteniyor. Eğer FED kararları sonucu Amerikan Doları’na uygulanan mevduat faizi artış gösterirse, yerli yatırımcının döviz tercihi hızlanabilir. Şu sıralar artan emtia fiyatları sebebiyle ithalat faturalarının artışı dolayısıyla bankalardaki döviz seviyesi de oldukça düşük seyrediyor ve henüz FED faizleri arttırmadan bile Dolar mevduat faizleri yüzde 3’lere yaklaştı. Bir de üstüne faiz artışları yaşanırsa oranlar %5-6 seviyelerine ulaşabilir.
FED kararları, TL açısından kritik öneme sahip olsa da, şu sıralar düşük yabancı yatırımcı seviyelerinde olmamız, ülke ekonomimiz açısından olumlu bir hadisedir. Dolayısıyla geçmiş yıllardaki FED kararlarının sebep olduğu yerli paradaki yüksek değer kaybı, bu sene yaşanmayabilir. Bu noktada ekonomi yöneticilerimizin TL’yi cazip kılmaya dönük adımlar atmasını bekleriz. Örneğin oldukça rağbet gören kur korumalı mevduat ürününde vadeler kısaltılabilir ve uygulanan mevduat faiz oranı arttırılabilir.
Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan yıkıcı savaş ortamı ise FED kararlarının aksine, ilk gününden bu yana ülkemizdeki mevcut ekonomik gidişatı olumsuz yönde etkilemektedir. Yüksek enflasyon seviyeleri, savaşla birlikte yaşanan emtia fiyat artışlarıyla birlikte daha da yükselme eğilimine girmiş bulunmaktadır.
Uluslararası piyasalarda değeri belirlenen altın, petrol, doğalgaz, kömür, nikel, bakır, paladyum, buğday, arpa ve daha birçok emtia, dünya üretiminde önemli payı bulunan Rusya’nın eylemleriyle birlikte adeta uçuşa geçti. Ülkemiz, bu emtia gruplarının bir çoğunda net ithalatçı olduğu için, yaşanan fiyat artışları enflasyon hedeflerini tutturmamızı imkansız hale getiriyor.
Emtia fiyat artışlarının haricinde, cari açığın kısılmasında önemli payı bulunan turizm sektörünün toplam müşterisinin beşte biri Rusya ve Ukrayna bölgesinden olması sebebiyle, savaş sona ermezse yaşanması muhtemel sektörel daralma, ülkemiz için oldukça ağır sonuçlara sebebiyet verecek. Bu sonuçların en önemlisi, artan cari açık ve cari açık finansmanında gerekli olan dövizin ülkemizde çok az bulunması durumudur. Dövizin kıymetlenmesi enflasyonun daha da artmasına sebebiyet verecek, ülke refah seviyemizin gerilemesine yol açacaktır.
Emtia ve turizm cephesindeki olumsuzluklara ilave olarak, müteahhitlik, hazır giyim ve yaş sebze meyve sektörlerinde yaşanması muhtemel ihracat kayıpları da ülke ekonomimiz açısından önemli riskler arasındadır.
Özetleyecek olursak, ithal hammaddeye muhtaç ve uluslararası piyasalarda doğrudan ve dolaylı ilişki içerisinde olan yerli ekonomimiz, yabancı merkez bankalarının alacağı kararlar ve Karadeniz’e komşu ülkelerde yaşanan savaş dolayısıyla önemli bir sınavdan geçmektedir. Yabancı merkez bankalarının kararları çetrefilli bir problem sayılmazken, eğer barış, ateşkes ya da uzlaşma bir an önce sağlanmazsa yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı 2022 yılının ülkemiz ekonomisi açısından önemli bir oranda refah kaybına sebebiyet vermesine sebep olacaktır.
Son söz olarak şunu belirtmeliyiz ki dünyanın neresinde olursa olsun, masum canların öldürülmesi, tüm maddi kayıplar, refah problemlerinden ziyade üzerinde durulması ve çözüm bulunması gereken bir mevzudur. Hem Ukrayna savaşının hem de dünya üzerinde mazlumların acı çektiği diğer insanlık dramlarının bir an önce son bulması gerekir. Savaşa dahil olmayan tüm ülkelerin diş göstermek yerine barışa katkı sağlamaları en içten dileğimizdir.