Beş nesil onun Yeşilçam klasikleri arasın giren, babacan karakterli filmleriyle büyüdü... Özellikle Hababam Sınıfı’ndaki Mahmut Hoca ve Bizim Aile filminin Yaşar Usta’sı karakteri ile hepimizin gönlüne taht kurdu.
Münir Özkul Yeşilçam sinemasının bir dev çınarıydı; 93 yılık yaşamı da trajik çalkantılarla doluydu.
15 Ağustos 1925’te İstanbul Bakırköy’de bir paşa torunu olarak yaşama gözlerini açtı . Münir, çocukluğu boyunca mahçup, içine dönük bir karakter oldu. Ailesi, dedesi gibi paşa olmasını istiyordu.Ama bir paşanın özelliklerinden uzak görünüyordu. Onun gözü paşalıktan fazlasındaydı. Bütün hayali tiyatro ve sinemaydı.
Henüz 12 yaşındayken Ankara’da bir tiyatro oyununda sahneye çıkar. Atatürk bu tiyatronun seyircileri arasındadır. Tiyatro da etkili bir performans sergileyen Münir Özkul, dönemin diğer bir efsanesi Muhsin Ertuğrul tarafından Atatürk’le tanıştırılır. Atatürk ona övgü ile karşılık verir. Ve ona: ”Çocuk çok büyük bir tiyatrocu olacaksın” der. Ve başını okşayıp alnından öper.
Atatürk’ün başını okşadığı çocuk, üniversite eğitiminden sonra profesyonel tiyatro oyunculuğuna adım attı. Askerliğini yaptığı dönemde de sinemayla tanıştı ve rol aldığı 400'ün üzerinde filmle, Türk sinemasına damgasını vuran önemli karakter oyuncuları arasına girmeyi başardı.
Kamere arkasındaki yaşamı ise hep çalkantılı geçti. Münir Özkul özel hayatında insanlarla kolay kolay anlaşamıyordu. Yalnızlığını gidermek kendini içki ve uyuşturucuya vermişti. Bir dönem yaşadığı sıkıntılardan dolayı şizofreni ile de mücadele etmek zorunda kalmıştı... Bazen de tamamen kendini kaybediyor; ‘dinlenme yerim’ dediği akıl hastanesine yatmak zorunda kalıyordu.
Yazar Vehbi Vakkasoğlu ile 1986 yılında yaptığı söyleşide farklı bir Münir Özkul’la karşılaşıyoruz. Eşinin desteğiyle inkar ve karanlıktan nasıl çıktığını ve Allah inancına nasıl eriştiğini anlatıyor
Özkul: ‘Allah inanç ve duygusu her zaman aynı güçte duyulamıyor. Bir de şundan korkuyorum. İçki dedim, sonuna kadar gittim, tadını kaçırdım. Tiyatro dedim o da öyle… Şimdi de Allah diyorum. Benim için, bunun da sonuna kadar olmaması imkânsız. Acaba o zaman ne yaparım. Bunda da aşırı gidip sapıkça şeyler yaparım diye korkuyorum. Bu de beni biraz frenliyor. Ancak, o duyguyu, Allah inancını içinde hissettiğim zaman sonsuz bir huzurla beraber, sonsuz bir güç buluyorum. Bunların neticesi olarak da tarifsiz bir güven duygusu içimi kaplıyor. Aslında benim bütün hayatım boyunca daima aradığım şey bu imiş...’
1986 yılı Mahmut Hoca için bir milat oluyor. Bu tarihten sonra içki,uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan kendini kurtarıyor. Ve yaşamında yeni bir sayfa açıyor.;artık huzur içindedir.
2003 yılında yaşlılıktan kaynaklanan Demans hastalığına yakalanır. Kameralara veda eder; inzivaya çekilir.
Son yıllarında durumu daha da ağırlaşmıştı; bilinci kapalı bir şekilde yatakta hayatını sürdürüyordu.
Ve Atatürk’ün başını okşadığı çocuk, arkasından unutulmaz eserler bırakarak 93 yaşında yaşama veda etti.