Türkler olarak genellikle -batılı milletlerin aksine- karşımıza çıkan problemleri çözmek adına çok düşünmeksizin, ilk akla geleni uygulamayı tercih ederiz. Halbuki çözüme varmak için öncelikle doğru soruları sormak, mevcut durumu iyi irdelemek ve geleceğe yönelik öngörülerde bulunmak gerekir.
***
Bozulan ekonomimizi düzeltmek adına ilan edilen, hızlı ama etkili olmayan birkaç önlem paketinden örnekler verelim.
Esnafın, kobinin rahatlaması adına hazine destekli KGF kredileri çıkartıldı. Peki kaç işletme bu kredileri yeni yatırım için ya da en azından mevcut teknolojisini yenilemek amaçlı kullandı? Bankaların birçoğu bu kredi ürününü batak vereceğini düşündükleri müşterilerin kredileriyle değiştirdiler ve tüm yükü hazinenin sırtına yüklediler. Şimdi ise bu bankalar,KGF kapsamında kullandırdıkları ve borçludan tahsil edemedikleri kredileri hazinenin geri ödemediğinden yakınıyor. Esnafı rahatlatıp yeni iş sahaları açılmasını umduğumuz KGF kredilerinde beklenen sonuca ulaşamadık.
***
Yüksek enflasyonu yenmek adına Topyekün Mücadele hamlesi başlatıldı ve esnaftan tüm ürünlere %10 indirim yapması istendi. Birçok işletme bu çağrıya duyarsız kalmadı ve %10 indirim uygulayacağını ilan etti fakat bu durum oldukça kısa sürdü. Bugüne geldiğimizde kara ve hava yolu ulaşım fiyatlarının yükseldiğini, taksi ücretlerine %25 zam uygulandığını, gıda, giyim, eğlence gibi bir çok alanda fiyatların arttığını görüyoruz. Belli ki enflasyonla mücadelede çok daha köklü reformlara ihtiyaç var.
***
Son zamanlarda ilan edilen bir diğer önlem ise TCMB’den geldi. Kredi büyümesinde belirtilen hedefi tutturan bankalar, zorunlu karşılık (ZK) uygulamasında mevcut orandan devam edebilirken, hedefini tutturamayan bankalaryüksek ZK ayırmak durumunda kalacak. Bu durum bankaların müşterinin geri ödeme kapasitesi, mali durum performansı gibi önemli göstergeleri göz ardı ederek kredi vermesine sebep olacak. TCMB, bu hamlesiyle parasal genişleme adımı atmıştır ve böylelikle bankaların daha çok kredi verebilmesinin önünü açmıştır. Ulaşılmak istenen hedef, Türkiye’de kurulu şirketlerin daha çok fona erişip daha çok yatırım yapmasının önünü açmaktır ama yatırımcının tek problemi finansman değildir. Yatırımcının yatırım yapabilmesi için finansmanın ötesinde iç talebin yüksek olması, tüketici güven endeksinin artış eğiliminde olması, bürokratik engellerin kaldırılıp daha rahat yatırım ortamının sağlanması gibi ilave bir takım kriterleri vardır.
***
Bununla birlikte alınan bazı önlemler daha yapısal ve daha uzun solukludur. Örneğin, en büyük cari açık kalemimiz olan enerjide doğal kaynaklara yönelerek dışa bağımlılığı azaltmak, yerli makine ile yatırım yapacak olan yatırımcıya TL cinsinden uzun vadeli ucuz finansman sağlamak, hazinenin en yüksek harcama kalemlerinden biri olan savunma harcamalarını kısmak adına yerli teçhizat üretmek, ithal edilen ürünlerin üretimini özendirmek amaçlı teşvikler ilan etmek yapısal önlemler olarak belirtilebilir.
***
Problemlere çözüm aranırken gözden kaçırılmaması gereken en önemli şey, alınan tedbirin gelecek dönemde nasıl yankı bulacağı ve dünyada yaşanan ekonomik gelişmelerdir. Biz ülkemizde yabancı sermayeye ev sahipliği yapıyoruz ve onların piyasalarımızda tuttuğu döviz miktarı,her kesimi ilgilendiren döviz/tl paritesini etkiliyor. Türkiye’de kurulu şirketleri rahatlatmak amaçlı parasal genişleme adımları atarken bunun enflasyona sebep olacağını ve yatırımcının -reel getirisinin azalacağı için- parasını alıp götüreceğini hesaba katmalıyız. Bir de üzerine küresel ticaret hacmini doğrudan etkileyen bir olay meydana gelirse işte o zaman çıkışların önünü alamayız. Tıpkı Pazar gecesi olduğu gibi.. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.