Yeni bir eğitim-öğretim yılının başındayız! Tüm olumlu ve olumsuz yönleri ile 12 Eylül 2022 tarihinde ilköğretim ve liselerde eğitim-öğretim başladı. Daha sade bir ifade ile “Öğrenciler Ders Başı Yaparken…”.

Ülkemizde farklı kademelerde eğitim gören 2022-2023 eğitim-öğretim döneminde 25-28 milyon öğrenci var. İlkokulda, ortaokulda ve lisede 18 milyon öğrenci ve 1.2 milyon öğretmen bulunmaktadır. Yükseköğretimde ise 8 milyon civarında üniversite öğrencisi mevcuttur.

Anlayacağınız bu kadar yüksek sayılar dikkate alındığında eğitim sektörü Ülkedeki hemen hemen herkes ile direk ilgili durumda.

Elbette eğitim sistemimizin başarılı birçok yönü vardır. Bununla birlikte eğitim-öğretim dönemi başlarken elbette değinilmesi gereken birçok sorun da vardır.

Müfredat

Eğitim sistemimizin temel sorunu müfredat (daha geniş anlamda eğitimin programlanması) ve eğitimcilerin durumudur. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin başarısı müfredat ve eğiticilerin kalitesi ile yakından ilişkilidir.

Nurettin Topçu’nun müfredat ile ilgili düşünceleri şu şekildeydi: “Talebenin esasen pek mahdut çalışma imkânlarını zorlayan ders müfredatının yüklü ve şişkin oluşudur. İstiyoruz ki liseleri bitirenler her şeyi ve her ilmin bütün bahislerini tam olarak bilsinler.”

Özellikle ilköğretimde öğrencilerin ev ödevine boğulması önemli bir sorundur. İlk üç yılda ödevden çok belli alışkanlıkları kazandırılması daha da önemsenmelidir.

Günümüzde de müfredat tartışmaları bitmemiştir. Müfredatta yenilenme çalışmalarının önemsenmesi ve sürdürülmesi gerekir. Değişimin olduğu yerde eğitimi yeniden programlamamak en büyük yanlışlık olacaktır.

Ülke olarak eğitim-öğretimde başarı için asıl çözmemiz gereken “eğitimci” sorunudur.

Eğitimcilerin statüsü

Eğitimciler ile ilgili çok sayıda değerlendirme yapılmıştır. Toplumun eğitimcilere, eğitimcilerin kendilerine bakışlarında sorun vardır.  Nitekim geleceğin öğretmenlerine “Öğretmenlik Mesleğinin Genel Özellikleri” başlığı altında bir “Eğitim Fakültesi” ders kitabında şu ifadelere yer verilmesi ilginçtir: “Öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsü yüksek değildir...”

Akademisyenlerin statü algısının ise alana göre değişmekle birlikte genel de yüksek olmadığını söylemek mümkündür.

Statü (fr. Statut) bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumudur (konumudur).  Eğitimcilerin toplumsal kabul ve saygınlığı her geçen gün azalmaktadır. Ülkemizin seçkin öğrencilerinin öğretmen ve öğretim elemanı olmasını teşvik edici araçlar geliştirilememiştir. Bu durum düşük statülü meslek algısı değiştirilmeden başarılabilir mi?

Eğitilmek isteyen her zaman bulunabilir ama eğitimci her zaman bulunmaz. Eğitimcilerin yetiştirilmesi konusunda önemli gelişmelerin olduğu da inkâr edilemez.

Sözün özü; eğitim sistemini geliştirmek istiyorsan, çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlik/akademisyen mesleğinin konumu yükseltmeli. Bu uzman öğretmenli sınavı ile başarılabilir mi?

Öğretmenler için getirilen uzman öğretmenlik statüsü eğitimciler arasında olumlu karşılanmakla birlikte sınava (özellikle sınav konularına) öğretmenler arasında yoğun bir tepki vardır. Okullara bütçe tahsisinin sınırlı olması okul yöneticisi-öğretmen-veli arasında başka bir fay hattıdır. Bu iki konuya Bakanlığın kulak vermesi yararlı olacağı kanaatindeyim.

Üniversiteler

Eğitimin en üst kademesi yüksek öğretimde de bazı üniversitelerde eğitim-öğretim başladı. Barajın bazı bölümlerde kaldırılması ile kontenjanlarda yüksek bir doluluk oranına erişildi. Bu bazı sorunlarında doğmasına neden oldu. Özellikle barınma konusunun önemli bir sorun olduğunu söylemek mümkün. Başka bir yazıda üniversiteleri ayrıca değerlendirelim.

2022-2023 Eğitim Öğretim yılının başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenlerimize, öğretim elemanlarımıza, velilerimize hayırlı olmasını dilerim…

Son söz: Eğitim doğru şekilde yapılması en zor iştir.