Kütüphanesi geceleri aydınlık olmayan toplumların gündüzleri aydınlık olmaz…
Bu düşüncemden dolayı hep merak ederim!
Bir eve ziyaret için gittiğimde o evde kitap/kitaplık var mı diye merak ederim…
Bir şehre gittiğimde kütüphane var mı kaç tane var diye merak ederim…
Bir üniversiteye gittiğimde kütüphanesini ne durumda diye ederim…
Yalnız ben mi bu hastalığa yakalanmışım…
Elbette hayır…
Yıl 1932…
Genç Cumhuriyetimiz Darülfünun ile ilgili bir rapor hazırlatıyor… Avrupa’dan Prof. Albert Malche davet ediliyor. O’da, hazırladığı üniversite raporda üniversite kütüphanesinin saat 16.00’da kapanmasına dikkat çekmiş…
Bu anekdotu sorunun geçmişi olduğunu hatırlatmak için naklettim.
Maalesef durum böyle…
Bundan ne var diyeceksiniz! Çünkü kitap/kütüphane medeniyetin, toplumun, üniversitenin önemli kaynaklardan biridir.
Her şehirde her üniversitede zengin bir kütüphanenin olması gerekir. Burada Ansiklopedilere, kaynak kitaplara, süreli ve süresiz yayınlara okuyucular erişebilmelidir…
Kitap ve Kütüphane…
Kitap, yazılmış ya da basılmış yaprakların bir araya getirilmesinden oluşan, 49 sayfadan az olmayan ve bir konuyu belirli bir düzen içinde sunan yapıt olarak açıklanmaktadır (TDK Büyük sözlük).
Kitap Arapça ktb kökünden gelmekte "yazılı şey, belge" anlamındadır. Yine kitabın Arapçaya muhtemelen Aramcadan geçtiği düşünülmektedir: Bu sözcük Aramicede/Süryanicede dikiş dikme, bağlama, raptetme; yazı yazma sözcüğü ile eş kökenlidir.
Kütüphane, kitaplık veya kitap satılan dükkân, kitabevi anlamındadır…
Günümüzde veri tabanları, e-kaynak gibi e-kütüphane hizmetleri okuyuculara sunulmaktadır. Bazıları bilişim teknolojisindeki gelişmeler basılı yayınlardan belki de daha fazla elektronik ortamda yayınların önemini artırmıştır diyebilir. Bu da doğrudur. Bu teknolojik imkanlar ile bilgiye, kaynaklara ulaşmak daha kolaydır… Konumuz tamda değişen kitap/kütüphanecilik değildir… Önemli olan kitaba erişimin şekli değişse de değişmeyen kitabın önemidir…
Kitabın önemi ile ilgili Avrupa’da bir kütüphane ziyaretimde karşılaştığım bir anımı paylaşacağım…
Kütüphanenin duvarı…
Polonya’ya yaptığım bir seyahatte Varşova Üniversitesi ve kütüphanesini ziyaret ettim. Kütüphanenin duvarlarının tamamını kaplayan farklı dillerde yazılmış metinler gördüm. Bir duvardaki yazı Arap alfabesi ile yazılmıştı. Bunun ne olduğunu merak ettim. Fotoğrafını çekerek Türkiye’ye dönünce çevirisini yaptırdım. Irak’ta 8. yy.’da yaşayan El-Câhiz adlı bilim insanınca yazılan kitap ile ilgili bir metindi. Bu metni rektör olarak görev yaptığım yıllarda büyük bir afiş olarak yazdırıp kütüphanesinin duvarına astırdım. Metnin tercümesi şu şekildeydi:
Kitap öyle bir öğretmen ki, kendisine ihtiyaç duyarsan seni asla yüz üstü bırakmaz. Sen ona hizmet etmezsen bile o senden faydayı esirgemez. Yalnız kalsan bile o seni bırakmaz. Düşmanların sana karşı saldırıya geçse bile sana karşı cephe almaz.
Kitapla cılız bir bağın olsa ya da bir şekilde ona tutunsan, o seni başkasına muhtaç etmez ve seni kötü yoldaşa mecbur bırakmaz.
Kitap; kendisini incelediğin zaman sana keyif verir, şahsiyetini, konuşma kabiliyetini ve yazma yeteneğini geliştirir, sözüne ağırlık kazandırır, gönlünü ferahlatır, iç dünyanı mamur eder, sana halkın saygı göstermesini ve kralların dostluk göstermesini bahşeder. Bir ayda kitap sayesinde öğrendiğini, insanları dinleyerek bir ömür boyu öğrenemezsin.
Kitap seni borç altına girmekten, ahlak ve asalet yönünden senden daha düşük insanlara yoldaşlık etmekten kurtarır. Kitap, çekemeyenlerle vakit geçirmekten ve aptalların kıyaslamalarından seni alıkor.
Bu metin El-Cahiz (781-869) tarafında yazılmıştı. Avrupa ülkesinde kütüphanenin duvarını asılan bu yazıyı 1200 yıl önce kaleme alan El-Cahiz kimdir?
Konuya gelecek yazılarımda devam etme dileğiyle…
Son söz: Kitapların aydınlatmadığı beyinler karanlıkları aydınlatamaz...