Rus imparatorluğu Kafkaslarda yayılırken, Ruslara sadakatini ispatlamakta çok mahir bir millet olan Ermeniler de canavarca hislerle Müslüman kasaplığına soyundu. Başta Rusya, Fransa ve İngiltere olmak üzere tüm Batılı devletler Ermenilerin bağımsızlık arzularının kamçılayıcısı oldular. Türk İmparatorluğunu parçalamak ve bölgeye çökmek için Ermenilerden gönüllü lejyonerler olarak yararlandılar.
Ermenilerin iki yüzyıldır Kafkaslardan Çukurova’ya, Doğu Anadolu’dan İstanbul’a bu coğrafyada kan dökmedikleri yer kalmadı. Biz Kahramanmaraşlılar olarak Ermenilerin neler yaptığını çok iyi biliriz. Kendilerine katılmayan ve devlete sadık kalan Ermeni vatandaşlarımıza karşı da vahşette sınır tanımadılar. Önce Maraş’ta, ardından Doğu Anadolu’da Kazım Karabekir Paşa’dan yedikleri tokat, kanlı hayallerini paramparça etti.
Yine durmadılar. Cumhuriyet döneminde kurdukları ASALA terör örgütü vasıtasıyla yurt dışında aralarında büyükelçimizin de bulunduğu 42 diplomatımızı şehid ettiler. ASALA’nın terör boyutu kendilerini besleyen efendilerine de sıçrayınca (Paris Havaalanı Baskını) Avrupa’da faaliyetlerine son verip, tamamen Türkiye topraklarına kaydırdılar. 1982’de kapatılan ASALA’nın yerine 1983’de PKK’yı kurdular. PKK’nın çok sayıda üst düzey yönetici kadrosunun Ermenilerden oluşması bizim için sürpriz değil. Kürt vatandaşlarımız üzerinden Kürtlük adına Kürtleri ve Türkleri katleden modern haçlı ordusu PKK terör örgütü; Taşnakların, Hınçakların ve ASALA’nın modern ve geliştirilmiş sofistike bir versiyonu olarak 40 yıldır faaliyette. PKK, şimdi de kadrolarının bir kısmını Karabağ’a sevk etmiş durumda.
Ruslar, Kafkaslardaki varlığını Ermeniler üzerinden devam ettiriyor. Hem Kafkasya’da hem de Türkiye’nin doğusunda sürekli bir problem ve gerginlik kaynağı olarak inşa edilen Ermenistan adlı tampon terör devletçiği bölgenin en büyük fesat yuvasıdır. Varlığı bölgede sunîdir ve tamamen dış ekonomik ve askeri yardımlarla ayakta kalabilmektedir. Diaspora Ermenileri düzenli olarak bu yapıyı besleyerek, Ermenistan hayalini canlı tutmaya çalışmaktadırlar.
SSCB’nin dağılma sürecinde Kızılordu tarafından silahlandırılan ve Rus subaylarınca yönlendirilen Ermeni eşkıyası, bir asra yakındır silahsızlandırılmış ve ordusuz bırakılmış sivil Azeri Türklerine karşı vahşi yüzlerini bir daha gösterdiler. Hocalı katliamı ile Srebrenitsa Katliamı arasında nitelik bakımından bir fark yoktur. Ermeni diasporasının ve nüfusunun en yoğun olduğu Rusya-Fransa-ABD üçlüsünün oluşturduğu MİNSK Grubu yıllardır Karabağ’ın Ermeni işgali altında kalmasını sağlayarak tarafını açıkça ortaya koymuş durumda. Dağlık Karabağ’ın 27 yıldır işgal altında tutuluyor oluşu; Batılı devletlerin iflah olmaz Türk düşmanlığının ve ikiyüzlü politikalarının güncel vesikalarından birisidir.
Roma’dan beri değişmeyen bir hakikattir ki, Batı sadece ve sadece güçten anlar. Diplomasi, demokrasi, hukuk gibi kavramlar askeri güçlerinin yetmediği yerde devreye giren politik maymuncuklarıdır. Batı ve onun uşaklarıyla baş etmek için mutlaka askeri yönden caydırıcı bir güce sahip olmanız gerekmektedir. Yoksa topraklarınızın işgal edilip, katliamlara tabi tutulmanızdan başka bir kaderiniz yoktur.
Taşnakçı Paşinyan’ın iktidara gelmesiyle Azerbaycan topraklarına saldırıları artan Ermenilerin, 27 Eylül günü başlattıkları taarruz bu sefer duvara tosladı. Zaten son aylarda tacizlerini artırmışlar, hatta stratejik Tovuz’a yönelik bir hamle bile yapmışlardı. Şimdi rüzgâr başka türlü esiyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in; “İti kovalar gibi kovalıyoruz öz topraklarımızdan Ermenileri” sözü bu savaşın tarihe geçecek tanımlamalarından birisi olacak gibi. İki haftada korkunç kayıplar veren Ermeni terör devletçiği kayıplarını en başarılı olduğu alanda telafi etmeye çalışıyor. O da karakterindeki alçaklığı bir kez daha ortaya koyarak masum sivillere karşı terör saldırılarına girişiyor olması.
Şimdiye kadar Rus yapımı balistik füzelerle Azeri sivil yerleşim alanlarına düzenlediği saldırılarla şehiden vefat eden kardeşlerimizin sayısı 30’u geçmiş durumda. Bununla da yetinmeyip, petrol boru hatlarını ve enerji santrallerini hedef alıyor. Kimyasal bir saldırı yapmayacağının ise hiçbir garantisi yok.
Paşinyan’ın “bizden çok üstün bir teknoloji kullanıyorlar” diye efendilerinden açıkça askeri teknoloji ve yardım isteyen çağrısına neyine güveniyor da saldırmaya devam edip, Karabağ’dan katillerini çekmiyor sorusu akla geliyor.
Azerbaycan geçen yıllar boyunca ordusunu eğitim, sayı, askeri ekipmanlar ve askeri teknoloji bakımından güçlendirdi ve modernize etti. Muazzam bir enerji arzı var. Uluslararası petrol ve doğalgaz boru hatları vasıtasıyla bu çok kıymetli zenginliğini ekonomiye kazandırmayı biliyor. Milli birliği konusunda ciddi bir sıkıntısı olmayıp, kalpleri birlikte atıyor. Bu sebeple Milli Gücü zirvesinde. Özellikle TSK tarafından eğitilen Azeri ordusu Kafkasların en eğitimli ve donanımlı ordusu durumuna yükselmiş durumda. Başta Türkiye’den aldığı İHA-SİHA’lar ve diğer askeri teknolojiler olmak üzere son teknoloji konvansiyonel silahlarla donanmış durumda. En büyük dostu ve “gardaşı” Türkiye, Azerbaycan’ın haklı davasının tereddütsüz destekçisi ve dayanağıdır.
Böyle bir Azerbaycan’a karşı, eski SSCB’den kalma envanteri ve geri teknolojisiyle mukayese bile edilmesi mümkün olmayan askeri varlığıyla Ermenistan neyi başarmayı amaçlıyor olabilir? Geride kalan günlerin bilançosuna bakıldığında zaten Ermenistan’dan askeri bir başarı beklenemez. Bu sebeple Batılılar ateşkes ve diplomasi diye bağırıp, baskı yapmaya başladılar. Durum tersi olsaydı, Batı dünyası Ermenilerin yaptığı katliamları zafer diye alkışlayacaktı.
Gün itibarıyla insani amaçla kabul edilen ateşkese her zamanki gibi Ermenilerin asla uymadığı görülmüş olup, Azeri kentlerine tahrikkâr füze saldırıları devam ediyor. BM anlaşmasının 51. maddesine göre Azerbaycan’ın bu saldırıların yapıldığı askeri hedefleri vurma hakkı var. İşte Ermenilerin de istedikleri tam da bu.
Tarihi sürece baktığımızda görünen en büyük hakikatlerden birisi, Ermenilerin sivillere yönelik tüm saldırılarının efendileri tarafından görmezden gelinmiş ve el altından destek görmüş olmasıdır. Bu sebeple yaptıklarının yanlarına kâr kalıyor oluşu Ermenileri aşırı derecede şımartmıştır. Kim bilir belki de elleriyle felaketlerini hazırlıyorlar.
Başta Rusya, Azerbaycan’a “dur” diyerek Ermenilere dolaylı desteğini diplomatik dille ortaya koymaktadır. Anlaşılan o ki, pusuya yatmış bir Rus diplomasisi Ermeni topraklarından Azeri kentlerine yapılan füze saldırılarına Azerbaycan’ın askeri karşılık vermesini beklemekte. Azerbaycan şimdiye kadar bu kışkırtmaya kapılmadı. Tahriklerin etkisiyle meşru müdafaa hakkını kullanmayarak, ısrarla savaşı Karabağ’da sürdürmekte kararlı görünüyor.
Azerbaycan’ın Ermenistan’dan atılan füzelerin bulunduğu askeri tesislere misliyle karşılık vermesi durumunda Rusya sahaya inmekte tereddüt etmeyecektir. İşte Ermenistan’ın tam da istediği bu. Savaş ateşini tüm bölgeye yaymak. Yani kendine biçilen rolü iyi oynamak.
Kafkaslarda Rusya ve Türkiye’nin kafa kafaya gelmesi Ermenistan’ın tek çıkış yolu olarak gözükmektedir. Ermeni aklı buna bel bağlamış durumda. En azından böyle bir durumda diplomasi masasında başta Şuşa olmak üzere Karabağ’ın merkezini elde tutmayı amaçlıyor. Belki de yeni kazanımlar. Tarihteki acı tecrübelerinden ders çıkarma konusunda en başarısız milletlerden birisi galiba Ermeniler. Hesap edemedikleri husus şu; Batılı devletler Türk devletine diş geçirebildikleri müddetçe Ermeni istek ve iddialarını kendi menfaatleri açısından fiilen destekliyorlar. Fakat iş tersine dönüp, Türk askeri gücü karşısında mağlup olduklarında Ermenileri yüz üstü bırakıp, desteklerini sadece diplomasi sahasına kaydırıyorlar.
Ermenistan’a askeri destek adı altında girecek Rus kuvvetleri resmen Güney Kafkasya hududuna inerek Azerbaycan-Türkiye bağlantısını koparacak ve yeniden Türkiye’nin doğu komşusu olacaktır. Netice olarak Rus-İran ittifakı Türkiye’nin doğu hududunu tamamen kapatarak Türk Dünyası ile araya hançer gibi girmeye çalışacaktır. Türkiye ise böyle bir durumda Azerbaycan’ı asla yalnız bırakmayacaktır. Azerbaycan Türkiye’nin kırmızı çizgisidir. Tehdit büyüktür ve Türk askeri diplomasisi bu tehdidin farkındadır.
Kafkaslarda böyle bir risk her zaman olmakla birlikte, diplomasi kanalları iyi çalışmakta. Suriye ve Libya gerçeğinde olduğu gibi Türk-Rus ilişkileri zaman zaman siyasi ve askeri tansiyonun yükselmesine sahne olsa da diplomasi kanalları sonuna kadar kullanılacaktır. Çünkü her iki büyük devletin sıcak çatışma ile karşı karşıya gelmesi sonucu kimse için kestirilemeyecek büyük felaketlerin kaynağı olabilir. Özellikle enerji politikaları ile çok sıkı bir iş birliği geliştirmiş olan bu iki ülkenin pozisyonlarını devam ettirmeleri temel menfaatlerinedir.
“Eğer istersen sulh-ı salah, hazır ol cenge” deyiminin gereğini yerine getiren Türkiye’nin askeri teknolojide son yıllarda kat ettiği mesafe tarihi düşmanları için de bir tereddüt vesilesidir. Suriye ve Libya’da Panshirleri, Ermenistan’da S-300’leri imha eden Türk SİHA’ları Rus hava savunma sistemlerinin alarm vermesine yol açıyor. İleri teknoloji Türk askeri sistemlerinin ulaşmış olduğu seviye ve geliştirmekte olduğu yeni sistemleri tam olarak tespit edemeyen Rusya ve diğer batılı devletler için bu durum çok büyük bir risk taşıyor. Bu sebeple Batılılar için Türkiye ile direk bir sıcak çatışmadansa PKK, Esed Rejimi, Yunanistan ve Ermenistan gibi kuklaları vasıtasıyla bir bilek güreşine girmek daha risksiz görünmektedir.
Tüm bunlardan dolayı Ermenistan ne yapmak isterse istesin, neticeyi istediği tarzda alamayacaktır. Belki de bırakın Karabağ’ı, yepyeni kayıplarla karşılaşmak durumunda kalacaktır. Kazançları ise; tarihe en büyük soykırımcı ve zalimlerden biri olarak geçmeye devam etmeleri olacaktır.
Selam hidayete tabi olanlara olsun.
11/10/2020
İbrahim KANADIKIRIK