Yazının başlığı bana, içeriği sayın Fatih Altaylı’ya ait. Başlık, size ters, çetrefilli gelen soru olmalı.
Kendisini aykırı bulsam da, zaman zaman kendime benzetsem de, keyifle okuduğum yazarlardan biridir Fatih Altaylı… Düz yazar, eyvallahsız yazar… Kendine özgü kırmızı çizgileri olan bir adam.
Van’dan (1982-1983) tanıdığım Fatih Altaylı, 22 Haziran günkü köşe yazısında, son günlerin flash ismi Sezgin Baran Korkmaz için, “Medya sahibi olmanın dezavantajlarına maruz kalmadan, medya sahibi olmanın güzel bir yolunu bulmuş anlaşılan.” diye yazmış. İsterseniz yazının devamını okuyalım, biz kendi yorumumuzu sona saklayalım. Buyurun!
*
“Medya sahibi olmak zor iş, riskli iş.
Bir tarafa yanaşsan karşı tarafın şimşeklerini üzerine çekeceksin.
İktidara yanaşsan hem muhalif kesimlerden tepki göreceksin hem de iktidarın tam ne istediğini bilemediğin anlarda iktidardan.
Üstelik iktidar değiştiği anda hedef haline geleceksin.
Muhalefete yanaşsan iktidar tarafı üzerine bütün gücüyle gelecek. Muhalefet ise destek vermeyecek hatta muhalefetin iç çatışmalarının arasında kalacaksın.
Tarafsız olayım desen, ki doğrusu da bu, hem iktidar hem muhalefet yüklenecek. Kimseye yaranamayacaksın. Herkes saldıracak.
Dahası bizzat çalışanlarınla sorun yaşayacaksın.
Ne halt karıştırdığını bilemediğin bir grup kişiye maaş vereceksin.
Ve dönem gereği de bu işten para falan da kazanamayacaksın.
Zor iş medya sahibi olmak.
Sezgin Baran Korkmaz ise işin kolayını bulmuş belli ki!
Gazete sahibi olacağına gazeteci sahibi olmayı yeğlemiş. Onca yatırım yapıp televizyon kanalı, stüdyo, teknik malzeme, naklen yayın arabası, gazete, matbaa, ekipmanı satın alacağına sık sık yenilenmesi gereken tüm bu malzemeler yerine gazeteci satın almış.
Kimi muhalif, kimi iktidar yanlısı güzel bir buket oluşturmuş.
Kendine bir imaj oluşturtmuş.
Bedeli ile.
Sonrasında belki bazıları da bu havanın etkisinde kalıp, hiç çıkarsız övmüşler Korkmaz'ı ama bu işi bir bedel mukabilinde yapan, kimi ortaya çıkmış, kimi ise hala bilinmeyen bir kısım medyacı için çok ciddi iddialar var.
Şimdi bu gazeteciler muhtemelen panikte.
Sezgin Baran Korkmaz ile olan ilişkilerinin ne kadarının bilinip, ne kadarının bilenmediğini anlamaya çalışıyorlar.
Arkalarında ne kadar delil bıraktılar onu hatırlamaya, bulabildikleri izleri yok etmeye, yok edemediklerini de küçültmeye çalışıyorlar.
Gördüğüm o ki, Sezgin Baran Korkmaz’ın bu ilişkiler ağı biliniyor ve yavaş yavaş ortaya çıkacak.
Korkmaz’ın otelinde hangi gazeteciler ve hangi siyasetçiler ağırlandı?
İktidarla ilişkileri zaten malum da, hangi sahte muhalifler, hangi gazeteciler, hangi siyasetçiler, belediye başkanları Sezgin Baran Korkmaz’ın yatında keyif çattı?
Kimler Korkmaz'ın telefonunda hızlı arama tuşuna kayıtlı idi!
Zannederim bunlar teker teker ortaya çıkacak.
Kokuşan Türkiye’de bunların henüz ortaya çıkmamış olması sadece ve sadece tarafların bu bilgileri birbirleri aleyhine kullanabilmek için hazırda tutuyor olmasından.
Oradaki lağım da bir yerde patlar.
Ne mutlu o pisliğin bulaşmayacağı bir yerde durmuş olanlara.”
*
Yazıya daha fazla yoruma gerek duymadım. Zaten yazar da meramını, kaygısını, endişesini açık açık ifade etmiş. Çekinmeden, korkmadan, kimseye eyvallah etmeden! Ha, bu yazı yoruma açık mı, elbette… Dileyen dileği yorumu getirebilir, serbest!
Ama hakkını da teslim edin, “Yahu adam doğruları yazmış!” deyin.
Bize gelince, Maraş’ı, iş ve siyaset dünyasını şöyle bir gözünüzün önüne getirin, bir kıyas, bir değerlendirme yapın kendinizce!
Sayın Altaylı’ya daha çok hak vereceksiniz gibime geliyor. Bu meseleye ilişkin çok yazı yazarım da, bizim mahalle kendisiyle barışık değil!