İnsanları dinleyince hepsinin farklı konularda anlatacakları -en az bir öyküsünün- olduğunu fark ediyorsunuz. Nitekim Özdemir Asaf Yalnızlık Paylaşılmaz kitabında her insanın bir öyküsü vardır, ama her insanın bir şiiri yoktur” demekte. Şair burada öykü dese de her insanın hayatı kısa öykülerin toplamı olan uzun bir hikâyedir. Bu şekilde düşündüğümüzde çok sayıda kısa hikâye (öykü) vardır insanın yaşamında. Aksi halde tek kısa bir hikâye olsaydı hayat tatsız tuzsuz bir şey olurdu.
Mutlu olmak
Hans Christian Andersen’in yazdığı Andersen’in Peri (renkli) Masallarında (Andersen’s Fairy Tales) kitabında Kök Nar Ağacı (The Fir-Tree) adlı masalda (öyküde) fare ile ağaç arasında şu şekilde bir diyalog var:
-Fare: Sen sadece bir hikâye mi biliyorsun?
-Ağaç: Evet, bir tane! Ben bir hikâyeyi en mutlu gecemde duydum/öğrendim. Fakat daha sonra nasıl mutlu olacağımı bilmiyorum”
Tek bir yaşanmışlık insanı mutlu etmeye bilir. Farklı mevsimleri yaşayınca insan değişik mevsimlerde mutlu olmasını öğreniyor. Kayahan Acar (1949-2015)’da hayatın farklı renlerden oluştuğunu şu ifadelerle anlatmakta: “Her insanda insanlığın her hali mevcut. Bizimkisi bir aşk hikâyesi, siyah beyaz film gibi biraz…”
İnsan yaşantıları hep kendi bakış açısıyla değerlendirerek hikâyesini yazıyor: Aynı olay birine göre siyah diğerine göre beyaz. Veya zamanla bakış açınıza göre aynı olayın rengi değişiyor.
Zaviye…
Öykü/hikâye gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türü olup (TDK); hikâyede kişiler, olay örgüsü, mekân, zaman, anlatıcı ve bakış açısı olmak üzere beş temel yapı unsur vardır (). Hayatı kısa öykülerin toplamı olan uzun bir hikâye olarak düşündüğümüzde herkesin kendi bakış açısına (zaviye) göre bir hayat hikâyesi ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Bu hikâyelerde gerçek yaşanmışlıklar yanında insanın dalıp gittiği derin düşüncelerde (hayaller) vardır.
Hayal Arapça zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey anlamındadır. Üniversiteye başladığımız yıllarda birazda o yıllardaki ideolojik söylemlerden etkilenerek şu siyasi akımın (veya lider veya kadronun) ülkeyi gelişmiş ülkeler seviyesine getireceğini söylediğimizde, rahmetli babam (Halil İbrahim Güvenç) hayat tecrübesine, yaşadığı gerçeklere dayanarak “oğlum bunlar hayal” derdi. Ve dahi eklerdi: “O kadroların çevremizdeki/beldemizdeki temsilcilerinin kalitesi hiçte diğerlerinden yüksek değil” derdi… Aslında babamın haklı olduğunu yaşayarak öğrendik. Bu topraklarda hikâyeler nitelik/kalite üzerine kurulmamıştı. Hikâyeler ya siyah ya beyaz olmalıydı. Bu nedenle bu topraklarda gerçeklerle değil hayaller ile yazılmış hikâyeler daha yaygın.
Öykünmek
Herkes kendi gerçeklerini dikkate alarak hikâyesini yazmalı. Bir başkasını taklit ederek hayatı planlamak ne kadar doğru?
Birinin yaptığı gibi yapmak, birine veya bir şeye benzemeye çalışmak öykünmek olarak (taklit etmek) açıklanmaktadır (TDK). Birey ve toplum (Devlet diye de okunabilir) olarak hikâyemizde taklit etmek salgın bir hastalık. Tarık Dursun Kakınç (1931-2015) şu şekilde şikâyetçi olmakta halimizden: "Ölçümüz ve ölçütümüz, varsa yoksa Batı. Batı'ya öykünüyoruz." Ah bir başarabilseydik milli bir kalkınma modelini! Birey/toplum olarak başkalarına öykünmeden gerçeklerimizi dikkate alarak hayatı inşa etseydik…
Son söz: Farklı renklerden oluşan hikâyeler daha güzeldir.
Not: Regaib gecesini attıkları bombalarla matem gecesine çeviren askerlerimizi hayattan koparan alçakları şiddetle lanetliyor, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.