Esen rüzgâr siliyor alnımdan kaderimi /
Okşuyor saçlarımı, yüzümü, ellerimi" –
E. B. Koryürek
Geçen haftaki yazımda “Kaderimiz doğduğumuz evlerde yazılır” yaklaşımına karşı duran bir yazı yazmıştım. Okumadıysanız o yazıyı da okumanızı öneririm. Bu konuyu değerlendirmeyi kaderi tanımlama ve hayatımdaki bir bilgiyi sizlerle paylaşarak sürdürmek istiyorum:
Yazgı
Toplumumuzda tercih ve sorumluluktan kaçmak için kaderin (yazgı) arkasına saklanma eğilimi fazladır. Konu ile ilgili yazgı, kader ve şans kavramlarının tanımlarını (TDK Büyük Sözlük’ten), bilmemiz konunun daha iyi anlaşılmasına yardım edecektir: Yazgı Tanrı'nın uygun görmesi, kader, alın yazısı, mukadderat veya takdiriilahî anlamındadır. Kader, genellikle kaçınılmaz kötü talih (şans) olarak açıklanmaktadır. Şans (Fransızca chance) ise mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek; bir olayın olabilirliği; bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum.
Hayat gerçekten böyle rastlantısal veya şansa mı bağlıdır? Veya yapılan bir hatayı aşkın bir varlığa atfetmek ne kadar doğrudur? Bu sorular daha da çoğaltılabilir.
Bu konuda merhum M. Âkif Ersoy, sergilenen eylemlerin yanlış bir tevekkül anlayışından kaynaklandığını şu dizeleriyle ortaya koymuştur: “Çalış!” dedikçe Şeriat, çalışmadın durdun/Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Fazla uzatmadan konuyu “doğduğum ev” çerçevesinde irdelemeye devam edelim.
Can Dost
Babam (Halil İbrahim Güvenç) gördüğüm en güzel insanlardan biriydi. Tüm bu güzellikleri yanında vazgeçilmez bir sigara tiryakisiydi. Babam dertleri için mi, toplumsal uyum için mi ya da öğrendiği için mi içerdi sigarayı? Bunun nedenini o zaman ki bilinç düzeyim yeterli olmadığında tam anlayamadım.
Şunu da dikkate almak gerekir kanaatindeyim: Sigaraya o yıllarda şimdiki gibi olumsuz değil daha sempatik bir yaklaşım vardı. Şöyle ki -o dönemlerde zorunlu askerlik hizmetine gidenler hatırla- askerlere verilen iaşeler arasında (tayınlerde) sigarada bulunurdu. Tekel aktifti ve çalışanlarına düzenli sigara veriliyordu. Hatta bir akrabamızın bir sigara koleksiyonu vardı. Babam sigaraya “Benim can dostum” derdi. Sigaraya zam geldiğinde biraz azaltır sonra tekrar aynı tempoda devam ederdi. “Neden bırakmadın, hani bırakacaktın” diye sorduğumda “Hangi derdimiz bitti de” derdi.
Bu uygulamaların olduğu ortamda (toplumsal tabanda) yaşımız itibari ile bizde yetiştik. Peki, bu rol modele rağmen sigaraya tepkim ne oldu? Babamın can dostunu dost edindin mi?
Bilinç
Erken dönemimde az da olsa sahip olduğum bilgi ve bilinç ile sigara ile olumlu (!) bir ilişkim olmadı. Yani tercihimi sigaradan yana kullanmadım. Üniversite yıllarında sağlık uzmanlarının tartışmalarını ve “sigara haramdır” diye fetva veren fıkıhçıları (Ör. Doç. Ruhi Özcan) izleyince bilgi ve bilincim daha da arttı.
Şu düşüncelerimi bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Varsa erken dönem hataları anlaşılırsa, hayatın anlamı idrak edilirse, bilgi ve bilincimiz (=bilişim yeteneğimiz) geliştirilirse insan her zaman kendine yeni bir yol çizebilir. İnsan özgürlüğünün, seçme yeteneğinin ve sorumluluğunu farkına varırsa geçmişin bataklıklarına saplanıp kalmaz. Yani siz kendi hayatınızın resmini çizebilirsiniz; esen rüzgârın alıp götürmesi gibi kötü gidişatı olumluya çavirebilirisniz.
Bu konuda kuramsal görüşlere de bir göz atalım:
İnsancıl yaklaşım
İnsanın kişilik ve benliğini incelerken ana kuramlar psikanaliz, davranışçılık, sosyal öğrenme ve insancıl yaklaşımlar olarak sıralanabilir. Erken dönem yaşantılarına çok önem verenler, (Freud vd) ve öğrenme yaklaşımı (çevre çok önemli) ile sigarayı bağımlı olmama durumumu açıkla(ya)mamaktadır. İnsancıl yaklaşım kuramında ise kişinin seçimlerini nasıl yaptığına daha fazla önem verirler. Kişi geçmişe çok takılmadan “şimdi ve burada yaklaşımı” ile tercihleri ile doğru yolun yolcusu olabilir.
Babamın yaptığı seçimi yapmamıştım. O benim için güzel bir insandı, nur içinde yatsın rahmetle anıyorum. İkimizde insanız sorumluklarımızı kendi tercihlerimizdir.
Son söz: Hayat imkânlar dünyasında sizin tercihlerinizdir.