Farklı konularda yazılanlara, yapılan konuşmalara baktığımda sıklıkla bir yönüyle konuyu irdelediklerini gözlemlemekteyim. Aslında meselelerin farklı bakış açıları ile değerlendirilmesi mümkündür. Bu durumda da her bakış açısının sahipleri gerçeğin kendileri olduğunu iddia edebilir. Bunu önlemek için meselelere bütüncül bakılması gerekir.
İnsan türünün kısa tarihini anlattığı kitabının (Sapiens) başında Y.N. Harari “Bana büyük resme bakmayı öğrettiği için J. Diamond’da teşekkür ederim” demektedir.
Birisi bunu size öğretmişse teşekkürü hak ediyordur. Hakikaten büyük resme bakabilmek ve bunu öğrenmek zor iştir.
Büyük resme bakabilmek küçük detaylarla takılmadan olayın tamamını kavramaya çalışmaktır. Bir kısmını değil tamamına bakmak ve görmek. Bütünün, kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazla olduğunu savunan felsefe görüş var (Holizm). Bu akım Sistem Kuramı içerisinde değerlendirilmektedir.
Bütüne görmenin önemi -bugünkü ifade ile “sosyal bir deney” ile- Mevlana’ya atfedilen öyküde şu şekildedir:
Fil nedir?
Karanlık bir yere bir fil koyup o güne kadar hiç fil görmeyen insanlarla bir deneme yapılır. Ahır o kadar karanlıktı ki fili gözle görmenin imkânı yoktu. Göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde insanlar file ellerini sürmeye başlarlar. Daha sonra bu insanlardan fili tarif etmesi istenilir:
- Eliyle filin kulağına temas eden birisi, “Fil bir yelpazeye benzer” dedi.
-Başka birisi eli ile filin ayağına temas etmişti, “Fil bir direğe benzer” dedi.
-Bir başkası da sırtını ellemişti. “ Fil bir taht gibidir” dedi.
Tanımlamalar böyle devam etti gitti. Herkes neresine dokundu ise -nasıl sandıysa- fili ona göre tarif etti. Oysa fil bunların hiçbiri değil, hepsidir. Tek başına hiçbir parçası fili bütünüyle temsil etmez.
En sonunda öyküyü Mevlana “Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu; bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı” demektedir.
Resme bakınca görülenin nasıl farklı olduğu bilimsel bir deneyde de araştırılmış:
Bilimsel deney…
Richard Eugene Nisbett, (Michigan Üniversitesi, Amerikalı bir sosyal psikolog ve yazar)
Amerikan ve Japon kökenli öğrencileri hangi ayrıntıya odaklandıklarını karşılaştırmak için bir deney yürütmüştür. Araştırmada, deneklere fotoğrafları gösterdikten sonra gördüklerini anlatmalarını istenmiştir. Deney sonunda Japonların Amerikalılara nazaran, arka planla ilgili daha çok detay hatırladığı ortaya çıkmış. Bu deneyde şu sonuca ulaşılmış:
-İnsanların bir resimde neyi gördüğü ve resimden neyi hatırladığı “bakışına” bağlıdır.
-Herkes dünyayı aynı şekilde görmez!
İki aktarımda (Nisbett ve Mevlana’dan) bakış açısının veya neyi gördüğümüzün ne kadar önemli olduğuna dikkat etmeliyiz.
Ya bakış açımız eksik veya yanlışsa?
Mevlana’nın bütünü görmek için (yani filin kendisini) “bir mum olsaydı” ifadesi önemlidir. Kanaatimce günümüzde bu mum “bilimsel değerlendirmedir.”
Bilimsel bakış…
Bir meselenin olumlu ve olumsuz yönleri ile bütününü dikkate almadan ilerleme olmaz ve sorunlar çözülemez. Chomsky’nin (2002) şu önerisi önemlidir: “Bilimsel, toplumsal veya politik konularda sorunları çözmek için gerçeklerle yüzleşmek yeterlidir (Aktaran: Yakup Karasoy (2005) “Eleştiri Nedir, Bağa Destursuz Girenler Nasıl Eleştirilmelidir?” başlıklı makalesi).
Elbette gerçeklerle yüzleşmek içinde her meselede objektif inceleme (bilimin ölçüt ve özelliğidir), olumlu ve olumsuz yönlerini tespit etmek (bütününü görmek) gerekir.
Bunu yapabiliyor muyuz? Ahvalimize baktığımızda bu sorunun cevabı yeterince açıklanmıyor mu?
Son söz: Ağaca bak ama ormanı görmeyi de ihmal etme.