Merhum Süleyman Demirel’in meşhur sözüydü, ‘Bunlar iki kazı bile güdemezler!’
Muhalefet için söylerdi. Kendisi çobandı, ‘Çoban Sülü’ adını da bu millet vermişti kendisine. Keşke kaz değil de, madem çobandı, madem maldan anlıyordu, keşke ‘Bunlar iki davarı bile güdemezler!’ deseydi. Davar, biliyorsunuz, bildiğiniz koyun ve keçi sürüsü…
Memlekette davar mı yoktu sonra!
*
Belediye başkanlığı ehliyet ister, liyakat ister. İnsan yönetmeyi, para yönetmeyi iyi bileceksin. İnsan psikolojisinden anlayacak, toplum mühendisi olacaksın. Yol, su, asfalt, kanal, köprü, kaldırım yenilemesi bir şekilde nasıl olsa yapılır.
Seçimler yapılalı iki sene iki ay oldu neredeyse. Bazıları oturduğu koltuğa alışamadı bir türlü. O iğneli, o ateşten gömlek koltuk ve makamdan güç alarak kabadayılık sergilemek, ona buna saldırmak, Gülşen’in şarkıda; ‘ağzı bozuk şarkılar yazdım biraz ağır, saldır saldır…’ dediği gibi, pavyon fedailiği ile başkanlık yapılmaz.
Ağzından çıkanı kulağın duyacak. Dilinden dökülen cümleler, söylendikten sonra senin değildir. Ya dilini depene çekeceksin, ya iki ölçüp bir konuşacaksın. Bağırarak, söverek, pavyon fedaisi gibi onun bunun işyerini basarak, hakaret ederek olmuyor bu işler.
*
Evet, iki kaz’ı, haydi biraz büyütelim şunu, iki davarı versen güdemeyecek adamlar yerel yönetici seçildi bu memlekette. Eskisi zaten şirazeyi kaybetmiş, önüne gelene sövüyor. Dedim ki, “Herkes kötü, sen mi iyisin tek, önüne gelene sövüyorsun! Köylüne sövüyorsun, ilçe halkına sövüyorsun, akrabalarına sövüyorsun! Sen peygamber torunu musun, sultan doğrusu musun! Biraz da kendini eleştir. Şapkayı önüne koy, ‘Ben nerede hata yaptım!’ de, kendini sorgula. Özeleştiride bulun! Yani aynaya bak!”
Sizi temin ederim, tek kelime etmeden çekti gitti. İspatlı, şahitli…
Buydu işte!
*
Gün geçmiyor ki, bırakın hizmeti mizmeti, bırakın insani yanını, hakkında toplum değerlerine aykırı haberleri eksik olmasın!
Kalıbına baksan bir adam zannedersin. Ama değil. İçi boş, kof. Son mahalli seçimlerde aday gösterilmediği halde, sessiz sedasız köşesine çekilen, kaderine razı olan, ‘Demek kısmet değilmiş’ deyip ne partisine, ne davasına, ne de bir dönemler birlikte çalıştığı büyüklerine, kardeşlerine küsmedi, isyankâr davranmadı, gücenmedi, kırılmadı. Ağzını açıp da tek kelime bile etmedi olumsuz! Zaten olgun karakteri buna müsait de değildi. Beyefendi, nezaket timsali aday gösterilmeyen arkadaşlarımız da geldi geçti.
Lakin, fakat, ama…
Geldiğimiz noktada, hani gelen gideni aratır derlermiş ya, vallahi atalarımız doğru söylemiş. Gelen küfürbaz, giden küfürbaz. bazıları da beşiriksiz, pasif, suyu üfleyerek içen cinsten. Vitrin yok, vizyon yok, ufuk yok, çap yok ve karekök sıfır…
*
Hakkını vermek gerek, bütün bu olumsuz, bu çapsız, bu ehliyet ve liyakat yoksunu yerel yöneticilerin aksine, başarı grafiğini her geçen gün artıran ihtiyar delikanlılar dâhil, 2-3-4 dönemdir bu işi hakkıyla yürütenleri de ellerimiz patlayana kadar alkışlamamız gerekiyor.
Beşeri ilişkileri, toplum mühendisliği, kullandıkları gönül dili, koltuğa güç verme bir tarafa, hizmetleriyle bulundukları bölgeye altın çağını yaşatanalar başımızın tacı zaten.
Ancak…
İki davarı, biraz küçültecek olursak, iki kaz’ı güdemeyecek, heyecan ve ruh yoksunu adamları belediye başkanı yapmadılar mı, bunun vebali de var.
Kaz dedim, kazma dedim, kürek dedim, mangal gibi yürek dedim.
Dediysem dedim yahu!
Oh be!