Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin temelinde fizyolojik (gıda, su vs) ve güvenlik ihtiyacı yer almaktadır. Devletlerin en önemli önceliği yönettiği toplumlarının gıda güvencesi ve onların güvenliğini sağlamaktır. Bu yazıda temel fizyolojik ihtiyaç olan ülkemizdeki bitkisel üretimi (arzı) konusunu irdeleyeceğim.
İnsanlar gıdalarını bitkisel ve hayvansal olarak iki temel kaynaktan karşılamaktadır. Gıda güvenliği insanoğlunun yeryüzündeki serüveninin en önemli konusudur. Avustralyalı arkeolog-tarihçi Prof. Dr. Gordon V. Childe (1892 – 1957) şunu söylemektedir: İnsanlık tarihinde en önemli gelişme yiyecek üretimini başlamasıdır. Bu nedenle tarımın keşfi insanlığın önemli devrimlerinden biridir (Uygarlık Tarihi, Aydın H. Ve Diğerleri AÖF yayınları).
Tarım günümüzden 10 bin yıl önce Ortadoğu’da, 8 bin yıl önce Güneydoğu Asya’da ve 5 bin yıl önce Orta Amerika’da başlamıştır. Ortadoğu’da buğday, arpa, mercimek, nohut, bakla vd; Güneydoğu Asya’da pirinç; Orta Amerika’da ise mısır kültüre alınan ilk ürünlerdir.
Tarım sistemi (kamu ve özel sektör) ürünlerin düzenli ve yeterli miktarda Türk insanına sunumunu (arzı) yapmaya çalışmaktadır.
Pekâlâ, tarımsal sistem bunu başarmakta mıdır?
Bitkisel üretim…
Bu soru cevaplanırken verilerden yararlanılmalıdır. Aksi halde alınan mevziye göre cevap verilmesi yanlı(ş) değerlendirmelere neden olacaktır. Bazı yazarlar perakende fiyatların yüksek olmasından yola çıkarak üretim miktarının yeterli olmadığı; diğer bazıları ise üretim miktarının yeterli olduğu iddiasındadır.
Ülkemizde 2018 yılı verilerine göre 64.4 milyon ton tarla bitkileri (Buğday, şeker pancarı vd) 55 milyon ton kadardı meyve-sebze üretimi vardır. Bu üretim ülkemizde kültürü yapılan 150 kadar bitki türünden elde edilen üretimin toplamıdır. Tarla bitkileri grubunda 55-60; meyve-sebze grubunda ise 75-80 kadar türün üretimi söz konusudur.
Bu çok sayıda bitki türünde ihtiyaç, üretim ve yeterlilik aynı değildir. Tür bazında değerlendirme yapmak en doğrusudur. Bu köşede daha önce yazdığım yazılarda yeterli ve eksikliği olan ürünlere dikkat çekmiştim.
Üretimde günümüz ve gelecekteki yeterlilikler değerlendirilirken mevcut nüfus ve gelecekteki nüfus miktarı mutlaka dikkate alınmalıdır.
Günümüz bitkisel üretimini 2005 ve 2018 nüfus verileri dikkate alarak iki tür çerçevesinde (buğday ve domates) incelediğimizde daha anlaşılır olacaktır.
Türkiye nüfusu; 2005 yılında 68.86 milyon iken, 2018’de % 19.1 artışla 82.0 milyona yükselmiştir. Buna göre 2005’deki nüfus yanında 2018’de artan 14-15 milyon nüfusunda gıda talebini karşılamak (arz) gerekir. Yani üretimin de artırılması gerekir.
Tarım sistemimiz bunu başarmış mıdır?
Buğday ve domates…
Domates üretimi 2018’de (12.5 milyon ton üretim var) 2005’e göre % 19.1 oranında artmıştır. İncelememizi nüfus artışını dikkate alarak yaptığımızda 2005’de domates üretimi fert başına 145.9 kg iken % 1.5 artışla 2018’de 148.2 kg olmuştur. Buna göre domates üretiminin artan nüfusun ihtiyacı kadar arttığını söyleyebiliriz.
İnceleyeceğimiz ikinci buğdayda ise 2005’de üretim toplamda 21.5 milyon ton ve fert başına 312.2 kg iken; 2018’de toplamda 20 milyon ton ve 243.9 kg olmuştur. Buğday üretiminde toplamda % 7 oranında azalırken fert başına üretimde % 22 oranında azalma vardır.
Güvenli arz ve talebin karşılanması için bitkisel üretimde veriler ışığında 150 tür tek tek dikkate alınarak incelenmelidir. Tarım sistemimiz gıda güvencesini büyük ölçüde başarmakla birlikte bazı tedbirlerin alınması da gerekmektedir.
Son söz: Yarınki hasat için bugün tohum ekilmelidir.