İstihdamdaki yaklaşık %10’luk bir yığının belirli bir ücret almadan aile yanında veya işletmesinde çalışması garipliğini yaşarken son dönemde bundan daha garip olan ithalatın kur hareketine karşı yanıtsız davranışı ortaya çıktı. İki garipliğin derecesi arasında seçim sorulsa herhalde ikincisi ağır basardı. Bu günkü yazı da bu son durumu açıklamaya yönelik olacaktır.
Her şey döviz kaynağımızın temel yapısını oluşturan ihracatın miktar endeksinin yükselmesine karşılık ihracat birim değer endeksinin düşmesi ile başladı. Diğer bir ifade ile aynı dövizi elde etmek için daha çok çalışan, daha çok üreten ve ihraç etmek için çırpınan bir kısır yapıya girmemiz ile başladı... Öyle bir süreç ki, içinde debelendiğimiz ve adına “orta gelir tuzağı” dediğimiz kısır döngü kendisi.
Yapısal dengesizliğin en belirgin fotoğrafı olan bu kısır döngü olayın sadece bir tarafını oluşturuyor. Diğer tarafta ithalatın kur hareketlerine verdiği, daha doğrusu veremediği yanıt var: kurun lira karşısında artmasına rağmen ithalatta artışın hala devam etmesi…
İktisat teorisine tam anlamıyla zıt olan bu hareketin nedeni tabloda verdiğimiz ithalata bağımlı bir üretim ve ihracatta yatıyor. En basiti ile başlayalım: PAMUK!
Göreceli olarak karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğumuz tekstil ürünlerinin de temel girdisi olan pamuk üretimimiz aşağı yukarı yıllık 700-750 bin ton olurken, onun 2 katından fazlasını, yaklaşık 1 milyon 600 bin tonunu da ithal ediyoruz. Hepsini tekstil üretiminde kullandığımızı düşündüğümüzde, tekstil üretim ve ihracatının ithalata bağımlılık oranı kabaca üçte iki yani %67 olarak gerçekleşiyor. Bu durum diğer ürünlerde de fazla farklılık arz etmiyor. Örneğin, ithalatın kompozisyonuna baktığımızda, ithal ürünlerin yaklaşık
%20’si yatırım malları
%70’i aramalı
%15’i ise tüketim malları
grubunda oluşmaktadır. İşte ekonomik bağımlılığın bam teli tam da bu oranlardaki görünümdür. Diğer anlamıyla, ekonomimizin üretim ve ihracat bağımlılık oranı ilk ikisinin toplamı olan %90’ları bulmaktadır. Öyle ki, bunun yansımasını global ticaret sıralamasında da açıkça görmekteyiz. Örneğin, G20 içinde 17. sırayı korumaya çalışan ülkemizde, ihracatımız yıllık 160 milyar $ ile 31. sırada yer alırken, ithalatımız 235 milyar $ ile 20. sırayı almaktadır.
Gelelim başlıkta da belirttiğimiz soruna…. Döviz kuru ile ithalat temel olarak zıt yönlü ilişkiye sahiptir. Yani lira değer kaybı yaşadığında ithalata etki ederek onu azaltır. Tersi de aynı derecede geçerlidir. Bunun en güzel örneği sayılara yüzdesel anlam vererek açıkladığımız “ithalatın ve ihracatın döviz kuruna göre esnekliği”dir. Kanada Merkez Bankası’nın tüm ülkeleri kapsayan uzun dönem araştırma verilerine göre; döviz kurundaki %1’lik bir artışın Türkiye’nin ihracatında yaklaşık %0.8’lik bir artışa, ithalatında ise %0,5’lik bir azalışa neden oluyor. Aslında beklenen de bu yön ve rakamlardır.
Ama yönler de şaşırdı. İthalatta son dönem gelişmelere baktığımızda, zıt yön kader birliği yapmış gibi aynı yöne evrildi. Bu bağımlılığı yukarıda verdiğimiz ithalat kompozisyonunda aramak gerekecektir.
Karar vericilere ve alıcılara duyurumuz olsun!