Benim sevip sevmediklerimi ne dersiniz bilemem de, Allah yalanı sevmez, kendini bir halt sanıp, olmayan meziyetlerini varmış gibi servis edenleri, kerameti kendinden menkul çapsız, ruhsuz, heyecansız adamları sevmem!
‘Yılanı severim de yalanı sevmem’ diyenleri, ağzının içi yalan dolu, palavrada üstüne olmayan kimseleri de sevmediklerim listesine alabilirim.
‘Öfkemi yenemedim de, gözümde yaşlarla gittim!’ diyemeyen, cesaretsiz, korkak, pısırık, uyuşuk, mızmız, korkak bezirganları hayatta sevmedim, sevemedim.
Alışkanlık da olsa, karşısındakini ciddiye almıyormuş gibi yapıp, ağzında sigara, hele bir de eli cebinde muhatabına laf yetiştirenlerden hazzetmem!
*
Devam edelim mi? Pekiyi…
Adı gazeteciye çıkan çok sayıda insan var aramızda. İşini düzgün yapan, etik kurallara çerçevesinde ekmeğinin peşinde olanları ayrı tutuyorum, tenzih ediyorum.
Klavyenin tuşlarını mermi gibi, makineli tüfek gibi, top gibi, uçaksavar gibi kullanıp bunu tehdit aracı olarak kullanan, sözüm ona yazdıkları paçavra gazetelerde insanları yargısız infazla itibarsızlaştıran, linç eden sözde basın mensuplarını siz ne kadar seversiniz bilemem de, ben sevmem.
*
Sigara içebilir, ot atabilir insan. Herkesin kendi keyfi, kendi zevki, karışmak haddimize değil. Lakin ot attıktan sonra sıçan eti yemiş gibi sağa sola tüküren, insanların midesini bulandıran, yola sümküren, burnunu karıştırarak gezen tipleri oldum olası sevemedim.
Toplu taşıma araçlarında, otobüse binere binmez cep telefonuna sarılan, çevresinde ihtiyar mı var, çocuklu kadın mı var, engelli birisi mi var bakmadan, düşünmeden telefonu ile oynayan kızlı-erkekli tiplere, bu insanları ayakta durmaya mecbur ve mahkûm bırakanları, onlara yer vermeyenleri Allah bile sevmezken ben niye seveyim.
*
Bu şehrin iki stadı var, ikisi de çürük. Maçlarımız dışarıda oynanıyor, takım sıfırı çekmiş, daha puanla tanışamamış, 3. lige doğru gitti gidiyor iken, bu takımın bu hallere düşmesine sebep olanları, ister kulüp başkanı olsun, ister yerel yönetici, ister vali, ister siyasetçi, ister milletvekili, hiç önemli değil, vallahi de sevmem, billahi de sevmem!
Bu şehrin markaları, firmaları var. Kaldı ki şehirler markaları ile vardır ve tanınırlar. Bir MADO, bir PİSERRO, bir KERVAN, bir AKDO, bir İSKUR, bir KİPAŞ varken, bu büyük değerleri, şehre katma değer yaratan kurumları, firma ve markaları itibarsızlaştırma çabası içinde olanları önüme servet yığsalar yine de seven taraf olmam!
*
Konuşurken insanların gözünün içine bakmayıp, duvara konuşan, karnını ve göbeğini kaşıyarak size tuhaf gözlerle bakan, siyasetçi ise siyasetçi, belediye başkanı ise belediye başkanı, gazeteci ise gazeteci, işadamı ise işadamı her kimse artık, ne yanından geçin, ne selam verin, ne de sevin! Sevgiden, saygıdan yoksun adamın nesini seveceksin birader!
Esnaf… Tabi ki kazanacak, o da evine ekmek götürecek. Ama 5’e aldığını 25’e satıyorsa, terazide hile yapıyorsa, bayat, kullanım tarihi geçmiş, raf ömrünü tamamlamış ürünleri müşteriye yeni, taze diye satıp, müşteriyi kandırıyorsa, bu tiplere sevginin s’si bile haram olsun!
*
Siyasetçiler yalanı çok söyler! Hem de gözünüzün içine baka baka. Yalanı bile gerçek gibi servis ederler size. İnanmayın, kanmayın! Gerçi onların asli görevi yalan söylemek! Zaten konuşurken bakışlarını kaçırıyorsa, duvara konuşuyor, herkese yeşil ışık yakıp, herkese mavi boncuk dağıtıyorsa, herkese olmayacak şeyler için söz veriyorsa, olmayacak duaya amin diyorsa, ne sevmesi, nefret etseniz yeri.
Ha, içlerinde düzgün ve özgün karakteriyle bütünleştirdiği siyasetine helal getirmeyen yok mu, tabi ki var. Biz zaten onları ayrı tuttuk, tenzih ettik. Bizim lafımız, bizim sözümüz, bizim eleştirimiz göbeğini kaşıyarak, havaya bakarak, duvara konuşarak, tükürdüğünü yalayarak ve karnından konuşarak siyaset yaptığını zanneden siyaset cambazlarına, siyaset fukaralarına… “Ne diyon sen?” diyecekse bırakın onlar desin!
*
Devam mı, tamam mı derseniz, devam derim. Ama bir başka güne…