Seçim kapıya geldi dayandı ya, eşiklikte bekliyor ya, kendilerini potansiyel milletvekili yerine koyanların gözleri ışıldıyor ya, sanki çok da bizim fikrimizi alan, soran varmış gibi, başladılar ‘Kimler milletvekili olmalı?’ tadında anketler düzmeye.
Tıklansınlar diye.
Seçime odaklı anketlerin sayısı artıyor. Geçerliliği, yaptırım gücü, ciddiyeti ne, o tartışılır işte!
Yereldeki internet sitelerinin bu çalışmalarına günlük gazeteler de eklenince, milletin merakı zirve yapmaya başladı.
Bana göre artık bu taktikler önemini yitirdi, modası geçti. Nasıl olsa inandırıcılığı yok, genel merkez, yani siyasi partilerin liderleri bizim istediğimiz, bize hizmet etmesini beklediğimiz, kamuoyunda karşılığı olan isimlerden çok, kendilerine en çok biat eden, para harcayacak (Bir garibanın, bir işçinin milletvekili olarak meclise gittiğini bilen, duyan, gören var mı aranızda?) sadakat meselesinde sınıfta kalmayacak isimleri dayatıyorlar bize, biz de koyun gibi gidip oy veriyoruz.
*
Bu tür modası geçmiş, yaptırım gücü olmayan, sadece gündemi birkaç gün meşgul edecek çalışmalar, sadece anketi düzenleyeni tatmin eden, isimleri geçenleri mutlu eder, sevindirir, teselli eder.
Herkesin inancı, tuttuğu takım, gönül verdiği parti ayrı olunca, bu anketlerin, bu gündemde kalmaktan ve biraz fazla miktarda tıklanmaktan başka bir işe yaramayan anketlere itibar eden de kalmadı.
Sonra bu anketlerde ismi geçenler sosyal medya mecralarından eşine dostuna rica eder, ‘Bana destek olur musun!’
Tamam olalım da, benim oyuma, benim tercihime, benim tasarrufuma itibar eden yok ki. Sanki tık’layınca milletvekili olacak, hooop diye Meclise gidecek!
Yok, çünkü siyasi partilerin liderleri gönderiyor Ankara’dan ya da başka kentlerden birinden, ‘Aha senin adayın şunlar, bunlar! Sen de oy ver, destekle!’ İşin suyunu, cılkını çıkardılar! Temayülde iyi yer edinmen, çok tıklanman Ankara’nın çok da umurunda sanki.
*
Beni tıkla, bana destek ol. Niye? Ankara duysun sesimi, kamuoyunda birinci sırada çıkayım, belki Meclis kapısı aralanır. Ha, Meclis kapısı sokak kapısı ya, hazır!!!
Yahu, temayüller yapılıyor, birinci çıkan, ilk 5’e giren bile meclise gidemiyor, kamuoyunun gazı alınıyor, partilere para giriyor haybeden, o kadar!
Belirleyici olan, seçici olan Ankara… O da kendi adamını gönderecek sana, bana…
Destek mi?
Başım gözüm üstüne de ama ben istemedim ki bunları. Ben istemedim ki gökten zembille inenleri, ben istemedim ki piyangodan çıkar gibi çıkıp gelenleri, ben istemedim ki paraşütle atlayıp aramıza düşenleri…
Senin tercihin, benim nefretim olabilir. Olmayacağı ne malum!
*
Senin Ankara’dan gönderdiğinin Şeyhadil’de ziyaret edebileceği, gidip bir fatiha okuyabileceği bir yakını var mı?
Bu şehrin rengini, kokusunu, dokusunu özümsedi mi sence!
Şehirlerin de bir dili, bir ruhu, bir hafızası var, sen hafız olabilirsin ama bu şehrin hafızası olabilecek misin? Çapın, karekökün, özgül ağırlığın buna müsait mi?
Hangi sokağında bir akraban var!
Örneğin Bertiz’e gittin mi ömrü hayatında, o meşhur kabarcık üzümünden yedin, insanlarının sofrasına oturdun mu?
Bir asgari ücretlinin evinde oturup bir bardak çay içmişliğin, bazlama yemişliğin var mı mesela!
*
Bak, bizim buralara uçak muçak inmez! Kangren haline gelmiş bir havaalanı sorunumuz var bizim! Sorun olmaktan çıkmadı zalımın dölü, çözmeye hevesli olanlar da havanda su dövdüler. Su demişken, duymuşsundur, sularımız zehir akar, havamız kirli.
Tutturmuşlar, ‘Kimleri milletvekili görmek istersiniz!’
Ben neciyim ki, kimim ben? Fikrimi soran yok! Benim derdimle dertlenecek birilerini gönderirsen aramıza, insanların yaşam standardını yükseltme adına, yaşamını kolaylaştırma adına, dertlerine derman olma adına, bu şehrin ağır yükünü taşıma adına, cesaretin varsa gel aramıza, sen de katıl.
*
Farzedin ki beş-on isim sıraladık, kendilerini listede görenler balıklama daldılar, oy istediler milletten. Peki, Ankara’nın, liderlerin kulağı duyacak mı?
Zannetmiyorum!
Zannetmiyorum diyorsam şundan; bizi adam yerine koyan yok!