Bankalar, yeni bir iş kurarken, bir yatırım yaparken, ev-araba almak isterken, evlenmek isterken ya da önceki borcunu kapatmak isterken aklımıza ilk gelen kurumlardır. Büyük-küçük bütün işletmelerin yolu bir şekilde bankalar ile kesişmektedir.

***

Borçlanmanın tavan yaptığı günümüz Türkiye’sinde, bankacılık sisteminin sağlam olması ve şu an içinde bulunduğumuz türden zorlu dönemlerde sarsılmaması en içten dileğimizdir. Bununla birlikte bankacılık sektörünün kendini garantiye almak adına uygulamakta olduğu yüksek faizler ve yüksek komisyonlar, durumu sorgulamamıza sebep olmaktadır.

***

Geçen hafta sonundan bu yana borsada işlem gören şirketlerin 30 Eylül finansalları yayınlanıyor. Mümkün olduğunca ülkemiz şirketlerinin genel durumunu anlayabilmek için uzun uzun analiz ettiğim bu finansallarda gözüme çarpan en belirgin şey, reel sektörün karlılıklarında önemli oranda düşüşler varken, bankaların toplam gelirlerinde ve karşılık öncesi karlarında geçen seneki 9 aylık rakamlara göre %80’lere varan artışların gözüme çarpması oldu. Bankalar için önemli olan kredi/mevduat, gider/gelir, özkaynak karlılığı gibi rasyoların da oldukça iyi seviyelerde olduğunun altını çizerek, pekala bankacılık sektörünün güzel günler geçirdiğini ifade edebiliriz.

***

Bankaların reel sektörde etkinlik seviyesi Almanya’da %34 iken, Türkiye’de %88 seviyesindedir. Bu oran Türkiye’deki reel sektörün ne denli özkaynak kıtlığı yaşadığını ve bankaya muhtaç vaziyette olduğunu bize göstermektedir.Bugün Türk Ticaret Kanunu’na göre 50.000 TL sermaye ile anonim şirket kurulabilen bir ortamda aslına bakarsanız şirketler borçlanmaya doğuştan mahkum edilmiştir.

***

Şirketlerin hayatına bu denli sirayet etmiş bankaların, yüksek kur kaynaklı yaşanan likidite krizinde günü gelen ve ödenemeyen kredi borçlarını hemen takibe atmayıp yüksek faizden yapılandırma seçeneğini tercih etmesi, kısa vadede krizin büyümesini engellemektedir ama ilerleyen dönemlerde şirketlerin acı çekmesine sebep olacaktır. Bunun sebebi, yapılandırılan kredilerin yüksek faiz ve kısa vade (yani banka için en tercih edilir şekliyle) şartı taşımasıdır. Bankalar, yüksek faiz ile yapılandırarak kanamayı durdurdular ama reel sektörün hayatını devam ettirmesi için ve hayatını devam ettirmeyi başaranların yatırıma devam edebilmesi için ve dolayısıyla milli gelir artışı için kesin tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır.

***

Kesin tedavi için tek çözüm enflasyonun ve buna bağlı olarak faizlerin aşağı çekilmesi değildir. Aradığımız çözüm, faizler normale gelse bile reel sektörün ve bireylerin bankadan borçlanmasını azaltacak türden olmalıdır. Bu bağlamda şirketlerin ve bireylerin harcama alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir. Kredi kartından kurtulup nakit bütçesinde dönmek, gelir getirici ek iş yapmak, yüksek masraflı harcamalardan/yatırımlardan kaçınmak, yastık altındaki tasarrufları ekonomiye kazandırmak ya da şirkete sermaye yapmak, yeni bir yatırım için banka borcu yerine gerçek/tüzel kişi ortak bulmak gibi bir takım çözümler bizi kesin tedaviye yaklaştırır. Buna ilaveten özellikle büyük yatırımların finansmanı için Türkiye Kalkınma Bankası, TSKB, İller Bankası, Emlak Bankası gibi mevduat toplamayan bankaları güçlendirmek makro düzeyde aksiyon planları olabilir. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.