Her insan dünya hayatında karşısına çıkacak problemleri çözecek şekilde yaratılmıştır. Birileri bu yaradılışın gereğini yerine getirir iken başarıya ve mutluluğa ulaşmıştır. Birileri ise yerine getiremediği için başarısız ve mutsuz olmuştur. Bu donanım ve kapasite etkili şekilde kullanıldığında başarı herkes için mümkündür. Şayet fizyolojik ve biyolojik bir problem yok ise…
Yaradan iman ve ibadetleri yerine getirme sürecinde insanın düşünebilmesi oranında sorumlu kıldı. Akıllı ise ya da akıl baliğ değil ise inanç ve ibadetlerden sorumlu tutulmadı. İnsan akıl ve beyin sağlığı açısından sorunlu bir donanım ile doğmadı ya da sonradan beyin travması yaşamadı ise başarır. Elbette ki bu başarır sözü her bencilliği yaparak ulaşılan başarıdan söz etmiyor, bu durumu teşvik de etmiyorum.
Altında çağımızın son model arabası var, markasını vermiyorum, reklama girmesin, diye ve bu araba saatte 200 – 250 km. hız yapabilecek potansiyele sahip ancak biz otobanda onu 50 – 60 km. hızda kullanırsak sağ şeritten bizi geçen kamyon yada tır sürücülerinin “Arabanın hakkını ver hakkını!” sözünden alınmaması lazım.
Beynimiz ve diğer organlarımız yaradılış bakımından aynı model bir araba, cep telefonu, … vb. teknolojik cihazlar gibi hatta ve hatta onların mucidi olduğu için onlardan binlerce kat üstün potansiyele sahiptir.
Başarının birinci şartı kendini ve potansiyelini tanımaktır. Kendini ve potansiyelini tanımadan çıkılan her yolculuğun sonu hüsrandır. Rahmet Ozan Arif “Kendini tosun sanan ne düveler gördüm ben.” derken tamda bu noktaya parmak basmaktadır. Ne olduğunu ve neye gücü yetebileceğini bilen insan ikinci aşamada hedef ve amacını belirler. Potansiyel ile tutarlıysa hedef ona doğru çıkılan yolculuk zevkli ve başarılı olur. Eğer tutarlı değilse eziyetli ve sıkıcı olmaya başlar. Sıkıcı süreçlerde uzun süre devam ettirilemeyeceği için hedef mücadelesi de yarıda bırakılır.
İnsanlara sorduğumuz zaman herkes %100 başarılı olmak istiyor. Ancak %10’u başarıya ulaşırken %90’nı ise başaramıyor değil aslında pes ediyor. İstediği hedef kendi potansiyeline uygun olmadığı için mücadele edilen sıkıcı hale gelmeye başlıyor. Bu sıkıcı başarı yolculuğunu uzun süre sürdürülemeyerek vazgeçilmektedir.
İstiyorlar ancak başaramıyorlar; istemek önemlidir ancak kendine ve potansiyeline uygun olanı istemek çok daha önemlidir. Bu nedenle kendimizi ve potansiyelimizi tanımak önceliklidir. Devamında gelen süreç de ise ana ve alt hedeflerimizi oluşturmak ve parça parça bütüne ulaşmaktır.
Hedef belirlemede imajinasyon(canlandırma) önemli bir yer tutmaktadır. Bizim toplumda hayal kuranları dalga geçerek ve eleştirerek hayal kurduğuna pişman ettiğimiz için bir daha hayal kurmamaya başlıyorlar. İleriki yıllarda ise niye hayalin, hedefin yok diye kızıyoruz, sindirdiğimiz kişilere…
Beynin hafızası(harddisc), dediğimiz bilinçaltı mükemmel gücü yanında hayalle gerçeği ayıramaması nedeniyle hem olumlu hem de olumsuz davranışların ortaya çıkmasına kaynaklık etmektedir. Bir insan geçmişteki bir yakınının ölüm anını gözünde canlandırdığında o günkü duygu ve davranışlar göstermektedir. O an yaşadığı yas halinin belirtilerini gösterir. Aynı şekilde 10 yıl sonrasında hayaline hedefine ulaştığı anı gözünde canlandırdığında da bu sefer gülmekte, sevinmekte ve mutlu olmaktadır. Yüzünde ve bedeninde olma ihtimali olan davranışın duygusunu yansıtmaktadır.
Beynin bu potansiyelinin ya da aciziyetinin farkına varan insanoğlu, bu özellikten faydalanmak için çeşitli teknikler ve yaklaşımlar geliştirerek hedefe hizmet edecek hale dönüştürmeye çalışmışlardır. Bu teknikler ile kişilere hedeflerine ulaştıkları anı gözlerinde canlandırarak duyguları harekete geçirmeleri sağlanmaktadır. Davranışın kökenlerine baktığımızda duygular önemli bir yer tutmaktadır. İnsanoğlu her zaman kendisinde olumlu etki uyandıran ve haz veren davranışlara yönelmiştir. Olumlu davranışlar daha büyük hazlara ulaştırdığında yeniden o davranış yapılmıştır. Bir davranış tekrar tekrar yapıldığında alışkanlığa dönüşmektedir. Alışkanlıklar ise otomatik pilota bağlayarak davranışları tekrar tekrar yaptırır. Alışkanlık olan davranışların yapılmaması ise sıkıntı ve huzursuzluk verdiği için yapılma yönünde eğilim göstermektedir. Kısaca duygular davranışlara, davranışlar alışkanlıklara, alışkanlıklar ise kaderimize dönüşmektedir. Duygularımızı yönetmek bir şekilde kaderimiz konusunda cüzzi iradeyi yani potansiyelimizi aktif kılmaktır.
Bilinçaltının bu gücü yada zafiyeti alanında en önemli ve profesyonel çalışmalar, hipnoz ve NLP teknikleri ile gerçekleştirilmektedir. NLP ve hipnoz birlikte kullanıldığında insanlar potansiyel ve hedeflerine uyumlu hale gelerek değişim, dönüşüm ve gelişim yolunda dahamükemmel sonuçlar almaktadır. Hipnoz sürecinde bilinçaltının perdesi açılarak insanı uyandırıp potansiyeli ile insanı barıştırma gerçekleşirken, diğer yandan da NLP(nörolinguisticprogramic) ile beynin programlarını aktif hale getirme ya da yeni programlar yükleme gerçekleşmektedir.
Bu iki teknik bir arada kullanıldığında hayal etme ve canlandırma profesyonel şekilde yönetilerek motivasyon ve odaklanmanın daha hızlı gerçekleşmesi sağlanmaktadır. Odaklanması ve motivasyonu yüksek olan kişi hedefine daha ciddi ve istekli sarılarak yapması gerekenleri içsel olarak istediği için sürece başlama, sürdürme ve sonlandırmada daha aktif ve etkili olmaktadır. Yapılan bir araştırmada turnuvaya hazırlanan bir basketbol takımındaki sporcuların yarısı salonda çalışırken, diğer yarısı hipnoz sürecine alınarak antrenmanın canlandırması yaptırılmıştır. Salonda antrenman yapan ile canlandırma yapan grubun aynı oranda kalori yaktığı ve turnuvadaki maçlarda da benzer sonuçlar aldıkları tespit edilmiştir. Bu sonuçlarda göstermektedir ki davranışlarımızın kökeni bilinçaltının eksik olan kısmı bile iyi yönetildiğinde bize ve hayallerimize hizmet edebilmektedir.
Bizler yaradılışımızın gereği olan kendimizi ve potansiyelimizi tanır, ona göre davranışta bulunursak başarılı ve mutlu oluruz. Bunu yaparken elbette ki İnsanca ve Hakk’a kul olarak kalmak şartı ile…