Bilgi üretiminin hızla arttığı bir dünyada yaşamaktayız. Üretilen bilgiler uzun ömürlü olmuyor. Beceri alanları da benzer şekilde çeşitleniyor, bir kısmı beceriler eskiyerek yok olup gidiyor ve yeni becerileri öğrenilmesi hayatta var olmak için zorunlu olarak karşımıza çıkıyor…

Artık bırakın ilkokul veya lise eğitimini üniversite eğitimi ile bir ömür hayatı devam ettirmek mümkün değil…

Mezuniyet sonrası eğitim programlarının/yenilenmenin önemli olduğu düşüncesindeyim. Bu noktada bireylere görev düşüyor. Günümüzde bilgi için süreli ve süresiz yayınlara kolayca erişmek veya interneti verimli şekilde kullanılması mümkün… Bu ortamda bireylere düşen bilgiyi nerede bulacağının veya nasıl araştırması gerektiğini bilmektir…

Tabii hepsinden önemlisi düzenli okuma alışkanlığı. Bilinçli okuma kendimizi yenilemek için önemli bir fırsattır...

Düzenli okumanın bir ihtiyaç olduğu kanaatindeyim…

Zaman zaman yazılarımda düzenli okuma alışkanlığının önemine dikkat çekmekteyim… Nitekim daha önce paylaşmış olduğum bir diyalog şu şekildeydi:

Bilge dostumuzun ziyaretine gelen birine soruyor: En son ne okuyorsun? Ziyaretçi cevap veriyor “Üstadım, kitap adını hatırlamıyorum, ama ‘Ali topu at’ diye bir şey vardı. Bu cevap için, gençlere uzun yıllar Cin Ali serisinin ilkokul birinci sınıflarda okumayı öğretmek için kullanıldığını hatırlatmak isterim. (bk. Oku(r)maz-Yazar, 20.06.2017)…

Geçen günlerde uzun süredir haberleşmediğim “Bilge İnsanı” aradım… Konuşmamızda yukarıdaki anekdotu hatırlattım ve karşılıklı gülüştük…

Bu konuşmamızda Bilge İnsan (Bİ) “İşlerimize bakan bir yardımcı personel (YP) var; geçen sabah karşılaştık ve aramızda şu şekilde bir diyalog geçti” diyerek şunları anlattı:

O defteri kapattık!

Bİ:-Nasılsınız?

YP:-Hamdolsun, iyiyiz sağlığınıza duacıyız… Siz nasılsınız? Ne yapıyorsunuz?

Bİ: Bizde sizlere duacıyız… Bildiğin gibi yolumuz ilim yolu…

YP: Hocam biz o defteri ilkokuldan sonra kapattık! Yaş 45! O günden bu yana hiç kitap okumadım…

Bİ: Bayağı erken değil mi okumayı, yazmayı bırakmak için?

YP: Unuttum! Gelecek ay ehliyet sınavına gireceğim. Bu yüzden bir trafik kitabı aldım… Okumaya çalışıyorum…

Bİ: Sadece uzun bir hayatta trafik kitabı desene!

Öğrenciler bile okumuyorsa…

Türkiye’nin nüfusu TUİK tarafında 2018’in başında 80 milyon 810 bin kişi olarak açıklandı… Nüfusumuzun 24- 25 milyonu ilkokuldan başlayarak üniversiteye kadar eğitime devam ediyor. Yani yaklaşık olarak %25-30’u öğrenci…

Gazetelerin toplam satışları (tirajları) 3 milyon civarında. En yüksek tiraja sahip gazete bile ancak günde 300 bin satıyor…

İnternetten günlük yazarların okunma sayısı 150-200 bin civarında… Ama internet yaygınlaşıyor… Okulda, evde, akıllı telefonlarla hemen her yerde internet var… Merak ettim ve internetten (https://www.gazeteoku.com/tum-yazarlar.html) ulusal gazetelerdeki köşe yazarlarının okunma sayısına baktım (14.03.2018). İlginç sonuçlar ortaya çıktı:

-En yüksek okunan yazar 15 bin civarında okuyucuya sahip… O gün için yazarların okunma oranı şu şekilde:

-10 binden fazla okuyucu alan yazar sayısı 4 adet.

-5-10 bin okuyucusu olan yazar sayısı 9 adet.

-5 bin ile 1 bin arasında okuyucusu olan ise yazarlar ise 30 civarında.

-Geri kalanlar yazarların okuyucu sayısı ise binin altında…

Bir hesaplama yapsanız günlük yazarların okunma sayısı 150 bini bulmuyor… İnterneti hangi amaçla kullanıyoruz dersiniz?

Ülkemiz nüfusu 80 milyon ve öğrenci sayımızın ise 25 milyona civarında olduğu dikkate alındığında bu okuma oranlarına bakınca insan hayrete düşüyor… Okunan gazete sayısı öğrencilerin bile ancak %10-12’ine denk gelmekte…

Toplumun veya öğrencilerin %10-15’i okusa basılan kitaplar, gazeteler, dergilerin milyonlar satması gerekmez mi?

Galiba “O defteri kapattık!” sözü salgın gibi toplumu sarmış… Böyle olmasa bezirgânlara bunca adam inanır ve peşine takılır mı?

Sizce okumayarak çağdaş dünya ile rekabet edebilir miyiz?

Son söz: Bilinçli okuma alışkanlığı olmayan bireyler modern toplumu oluşturamaz…