Belki biraz ayıp olacak ama fare olmadan kedi yakalamaya çalışmayacaksın!

Mesleğin, kariyerin, etnik kökenin, tuttuğun parti, gönül verdiği takım ve cinsiyetin ne olursa olsun, önce haddini sileceksin! Sen seni bilirsen mesele yok da, sen seni bilmezsen, patlatırlar enseni!

Düşüneceksin, ben kimim! Düşünecek, iki ölçüp bir biçeceksin, benim etim ne, budum ne?

Teraziye koyacağın yüreğini, dalağını, böbreğini. Sen bu işe gönüllü katıldın, yoksa birileri seni kullanma adına sahaya mı sürdü, dikkat edeceksin!

*

Vapurda, yolcular seyahat ederken, telaş ve panik halinde sesler duyulur, “Yetişin, adamın biri denize düştü, kurtarın!”

Kimse cesaret edemezken, kendini riske atamazken, orta yaylarda bir adam denize atlar, aksilik bu ya, o da yüzme pek bilmeyen biri, ama zar zor vapurdan denize düşen adamı kurtarır, birlikte vapurdaki yolcuların yardımı ile güverteye çıkarlar.

Denize atlayıp düşen adamı kurtaran orta yaşlı vatandaş çevresine bakar, biraz da öf           keli bir ses tonuyla, ”Ulan hanginiz itti beni denize?” der.

Meğer bilerek, isteyerek atlamamış, birileri itivermiş denize.

O bakımdan, yüzme bilmiyorsanız, denize atlamayın, başkasını kurtarmak gibi cahilane bir harekete girişmeyin, maazallah siz de boğulabilirsiniz!

*

Mesele şu…

Satranç bilmem. Şah kim, padişahın oyundaki rolü ne, vezirin fonksiyonu nedir, fil kim, mat nedir, anlamam! Bildiğim şey şu; satranç bir zekâ oyunu. O da ben de yok.

Okey derseniz çat pat, kahve kültürüm hiç olmadığı için kağıt oyunlarından da çakmam.

Piyonun sadece kelime anlamına anlam katacak yazılar yazabilirim, bak buna kafam çalışır, ama satranç derseniz, hıh!

Aramayın, bulamazsınız!

Bir şey daha bilirim, strateji belirlemeden taktik geliştiremezsiniz! Mesela takımınız yenik durumda, maçın da son dakikaları, ee, bu saatten sonra taktik değiştirsen ne olur, değiştirmesen ne yazar!

Gönül Yazar bile kurtaramaz seni.

Stratejiyi önce belirleyecek, kuralı baştan koyacak, kiminle yola çıktığına ve arkanda kimlerin olduğuna dikkat edeceksin, sonra taktik geliştirmenin yollarını arayacaksın!

Yoksa, yolda kalırsın, hava alırsın!

*

Piyon’da kalmıştık! Piyon, bildiğim kadarıyla satrançta en değersiz, en kalitesiz, en ucuz taş. O bakımdan piyon olmak değilse niyetiniz, şah olmayı, vezir olmayı kafanıza koyduysanız, mat edeceğinize inanıyorsanız rakibinizi, piyon olmayı bırakacaksın.

Aksi halde seni Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye çevirir, aklını alırlar! O da piyon olduğunu bile bile vezir olmaya kalkıştı. Başına gelenleri biliyorsunuz, kendisine gaz veren, ‘hadi koçum, arkanda biz varız!’ diyen başta ABD ve batı ülkeleri, Avrupa da Ukrayna liderini yalnız bıraktılar.

Yüzme bilmediğin halde denize itilan adam pozisyonuna düşmek de var işin içinde.

Dedim ya yukarıda, önce strateji belirleyecek, sonra taktik geliştireceksin. Bak o zaman arkandan kimler geliyor, galibiyet hanesi kime yazılıyor!

*

Satranç bir hamle oyunu. Hamle için, oyuna gelmemek için zekâ şart. Hamle yapmasını da bilmiyorsan, savunmaya geçsen bile rakibin gelip sana onsekiz dışından öyle bir gol atar ki, aklın gider!

Hep savunmada kalır, ‘rakip üzerime gelsin, ben ani bir hücumla gol atar, galip gelirim!’ diyorsan, aklından geçiriyorsan, ya senin aklında zorun var ya da bu aklı sana kim verdiyse, onun aklından şüphe et!

Dedim ya sevgili dostum, piyonsan, piyonluğunu bileceksin. Hamle gücün, hamle yeteneğin ve zekân müsait değilse, bir kere satranç masasına oturmayacaksın. Hele hele rakibin bu masanın en güçlü oyuncusu, hamle ustası, strateji belirleyicisi, taktik uzmanı ise, sen yenilgiyi baştan kabullenmişsin demektir.

Sana akıl verenlere de çok inanma, güvenme!

Son sözüm, aklını kullan, ama kendini kullandırma!