Yolda yürürken rastlıyorsun, üstelik de tanıdık biri, “Hayrola, nereye böyle telaşlı telaşlı, bir acelen var belli ki?”
Nefes nefese cevap veriyor; “Evet, öyle. Belediye başkanlığına adaylığım için basın mensuplarına açıklama yapacağım! Kendimi bu görev için yeterli gördüğüme inanıyorum. Sonra çevremdekiler ısrarla başkan olmamı istediler. Halk beni istiyor, bekliyor ve seviyor!”
Yok ya, öyle mi, vay canına, bak haberimiz yoktu, öğrenmiş olduk. Hadi hayırlısı.
*
Biri çıktı karşıma. Dikkatimi çekti, hızlı adımlarla bir yere bir şey götürme çabasında gibi. Merak bu ya, sormadan edemiyorsun işte; “Ede nereye böyle, acelen var galiba?”
Tanıyor olsa gerek, temkinli cevap veriyor; ‘Şey, milletvekilliği kıyak iş. Maaşı da iyi, her şey bedava. Mecliste yemek de ucuz. Bir de bir kurumdan yönetim kurulu üyeliği kaptım mı, yeme de yanında yat! Geleceğimi garanti altına alır, 2 yılda emekli olurum. Sonra eşim de milletvekili karısı olmayı arzuluyor!”
Daha neler, aman ya Rabbi… Peki, git bakalım. Sana da hayırlı olsun!
*
İkindiye doğru bir başka tanıdık çıkıyor karşına. Mahallenin esnaflarından. Bilinen birisi.
“Koştura koştura nereye böyle?”
Yüzünde gülücükler açıyor sanki. Keyifli bir hali var. Diyor ki, “Malum, mahalli seçimlere az kaldı, mahalleye muhtar olmak gibi bir niyetim var! Halk beni istiyor, başarılı olacağıma inanan bir kitle var arkamda!”
Oysa bildiğim kadarıyla iyi bir işi var, geliri de hakeza. Arabaları, evleri var birden fazla. Muhtarlık ne alaka diye düşünmeden edemiyorsun. İhtiyacı da yok Türkçesi.
Hadi bakalım, sana da rast gele!
*
Toplu taşıma aracında rastlıyorum ona. Dereden tepeden laf açılınca, ağzındaki baklayı çıkartıyor. “X partisine il başkanı olma niyetim, hevesim var. Sen de gazetecisin. Tanırsın beni. Destek ver. Yarın da Ankara’ya gidecek, genel başkanla görüşeceğim. Benden iyisini bulacak değiller ya!”
Dudak büküyorum. Gülsem mi, bilmiyorum. Bıyık altından gülümsüyorum çaktırmadan. İçimden ‘Vay be, parti ne hale geldi’ diye düşünmeden de yapamıyorum. Çünkü tanıyorum adamı. İki kere iki kaç eder dersen, defter kalem çıkartacak!” Çapsızın teki, iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz, üçüncüyü komşudan ödünç isteyecek kadar utanmaz, arlanmaz biri.
Daldığımı görünce, “Sen de layık görüyorsun, değil mi?” diye soruyor, cevaben, “Tabi ki becerirsin. Beş numara on yıldız siyasetçisin!” dediğimi hatırlıyorum!
*
Evet seçim var. Havalar ısındı ya, siyaset de öyle. Kurban bayramında eti yiyen daha da ateşli, heyecanlı bir seçim sürecine girecekken, telaş, heyecan, merak şimdiden sarıp sarmalamış beklenti içinde olanları.
“Peki, sen nereye dostum böyle!” tanıdık olmasa soramazsınız zaten. Bize ne başkasının beş keçisinden on koyunundan.
Cevap veriyor, “Arkadaşlarla konuşurken aklımda kaldı, benden çok harika belediye meclis üyesi olurmuş. Destekleyecekler dostlarım. Benden iyisi Şam’da kayısı sayın basın mensubu! Şans dile de olayım, bu şehir iç in elimi taşın altına koyacağım. Kadersizlik, sahipsizlik kaderimiz olmasın diye çıktım yola!”
Bazı imar meselelerinden, rantlardan söz açıyor, araya rakamlar sıkıştırıyor. Ne dediğini anlıyorum, neyi amaçladığını da, dinliyorum sadece.
Gülmek mi geçiyor içinden, ağlamak mı, o an düşünemiyorsun. Dudaklarımdan “Hadi bakalım, hayırlı olsun. Belediye meclis üyesi ol da şehri ayağa kaldır, şehri yeniden imara ve inşa et. Ama önce şehri, sonra kendini abad edersin fırsatını bulduğunda!!!”
‘Ne demek istedin!’ der gibi suratıma bakıyor.
“Hadi” diyorum. “Gecikme, acele et! Koş, başvurunu yap!”
*
İşin fantezisinden çok bu ülkenin gerçeklerine yer vermem gerekirse, siyaseti sevmeyen yok içimizde. Kanımızda, genimizde, ruhumuzda, hayatımızın her anında ve alanında siyaset var.
Susuz, ekmeksiz dururuz da, siyasetsiz asla!
Siyasetin olduğu yerde her dönemin zenginleri mutlaka türeyecektir. Çünkü sistem kendi içinde yaratıyor bunu.
Siyasetin olduğu yerde her dönemin adamları çıkıyor karşınıza. Çeşit çeşit.
Siyasetin olduğu yerde her görevin adamları da mantar gibi, pıtırak gibi yetişiveriyor.
Maşallah herkes her görevin altından kalkabilecek çapta, yetenekte! Kimse ayranım ekşi demiyor, kimse yahu ben bu görevin adamı değilim ama verirlerse de yok demem mantığını güderek, büyüklerinin, abilerinin, ablalarının ağzının içine bakıyor.
Kendi çapına bakmadan!
*
Mahalli seçimlere şunun şurasında 9 ay kaldı. Herkes seke seke, bade süze süze bir yerlere koşuşturma, bir unvan, biri koltuk, bir makam edinme derdinde, telaşında. Su akarken testiyi doldurma telaşı, koltuk delisi haline getirdiğimiz millete dur durak tanımıyor.
‘Fırsat ele bir geçer, yiğit bin yaşar!’ diyerek madem oy da vermiş, beklenti içinde olmak hakkı tabi arkadaşın!!
Bu tipler her dönemde, her seçimi sürecinde çıkar karşımıza. Kim iktidarda ise, güç kimdeyse onun safında yer alırlar. Vatan, Millet, Sakarya çok da umurlarında değil aslında. Koltuğu olsun, bol maaşlı bir makamı olsun, havası olsun, biraz da işin rantına girer, ihale takip ederim, çarkımı dönderirim niyetinde!
*
Fırıldak gibidir bu tipler. Yağmur nereye yağsa şemsiyeyi oraya taşıyan tıynetsiz, karaktersiz, altyapısı zaten yok da, siyasi etikten yoksun bu insancıklar, sorarsan siyaseti senden benden iyi bilirler, namazı kılarlar, umreye gider, Hac farizasını yerine getirirler, camide en ön safta namaza dururlar, hayırseverdirler kendince, öyle olunca o koltuk, o makam da kendine layıktır, haktır!
Öyle düşünür, öyle görür!
Çünkü topluma, meseleye, insanlara at gözlüğü ile bakar! Aslında bakar kördür de, daha fazlasını yazmaya aile terbiyem müsaade etmiyor!