Futbolu örnek gösterecek olursak, her teknik adamın bir oyun stili, bir sistemi var. Kimi teknik adamlar oyuncularını motive ederken, ye dafansif oyunu tercih eder, ya da ofansif. Yani atağa, hücuma dayalı. Tabi ofansif oyuncunun gol atma şansı daha fazla iken, bazı teknik adamlar rakibinin üzerine gelmesini bekler, defansa çekilir, rakibinin ani ataklarından yararlanarak hücuma kalkar ve gol aramaya çalışır.
Her işletmenin kendine özgü kuralları vardır.
Her yayın kuruluşunun kendine has yayın politikası vardır.
Her oyuncunun kendine mahsus oyun stili vardır. Kimisi çalım atmayı çok sever, kimisi tekmeye kafa çıkmayı, kimisi de kornerden gol atmayı…
Örnekleri çoğaltacak olursak, dondurma mesela… Kimisi çatal-kaşıkla yer, kimisi ısırarak, kimileri de yalayarak yemekten zevk alır.
Kimisi yoğurdu kaşıkla yer, kimisi de parmak daldırır içine. Neyden ve nereden zevk alıyorsa, kişinin kendi tercihi…
*
Bu örnekleri neden verdiğime gelince…
Bir futbolcu, alıştığı sistemde oynamak ister. Aksi halde başarılı olma şansı yok. Bu aynı zamanda o futbolcunun top koşturduğu ülkeleri de yakından ilgilendirir.
Dünyanın en iyi, en pahalı futbolcusu, dünya starı Messi, Barselona’da harikalar yaratırken, Arjantin’de aynı başarıyı gösteremedi.
Siz solaçık bir oyuncuyu sağ beke çekerseniz, sistemle oynarsanız sık sık, dünyanın en başarılı teknik adamı da olsanız, hikâye… Nitekim Türk futbol tarihinde bunların örnekleri çok, sıralamakla bitmez!
*
Meseleye geliyorum.
Gazetecisiniz, bir haber yapıyorsunuz, ya da köşe yazısı döşeniyorsunuz. Yazdıklarınız yüzde yüz doğru, üstelik de her şey belgeli. Ama muhatabınızın sesi çok çıktığından, ki sistem böyle, çok bağırdığından, arkasına siyasi ve maddi gücü de aldığında, haklı da olsanız haksız çıkıyorsunuz.
Sistem gereği, çok bağıran haklı çıkıyor. Siz de sesinizi çıkartmayıp ya tırsıyorsunuz, ya da kriterleriniz ve yayın politikanız gereği karşılık vererek çemkiriyorsunuz.
Reste rest!
Çünkü ‘kral çıplak’ denilmesinden kimse hoşnut kalmıyor.
Çünkü kimse uykularının haram edilmesine rıza göstermiyor.
Çünkü fincancı katırlarını ürkütmenizden herkes rahatsız oluyor. O vakit, bir dayatma politikası ile karşı karşıya kalıyorsunuz ki, bu sizin sonunuzu hazırlayabilir.
*
Haa, aslanın kendi yavrusunu yemesi gibi, bazen de sistem kendi kendini yer. Sistemin bir parçası olduğunu düşününler, ya birilerine, ya bir kuruma biat edecek, ya da tarafsız, objektif davranarak ayakta kalmaya çalışacak.
Bunu başarabilecek kaç kişi çıkar aramızda, sayı veremem!
Birini hak ettiğince övseniz, adınız ‘para aldı’ ya da ‘abone yaptı’ya çıkacaktır. Eleştirseniz, bilgili ve belgeli haberini verseniz, bu kez karşı taraf çemkirecek size, vatandaşın algısı zaten hazır; ‘mutlaka abone olmamıştır, reklam vermemiştir, ya da bir miktar para aşırmıştır!’ Padişahın püsküllü oğlu olsanız, peygamber soyundan da gelseniz, dünyanın en namuslu, en dürüst insanı olsanız, size yakıştırılacak etiket budur. Kesin bu!
Sanki sizin aklınız yok, sanki sizin iradeniz yok, sanki sizde karakter bozukluğu var, sanki siz objektif davranmıyor, sanki siz kendi yayın politikanızı oluşturmamışsınız gibi, bozuk para gibi harcanacaklar listesine kaydoluyorsunuz.
*
Eleştirmezsen, aleyhte haber yapmazsan, etik kuralları çiğneyip doğru haber doğru yorumdan taviz verirseniz, sizden iyisi yok! Ne zaman ki kral çıplak dediniz, ne zaman ki fincancı katırlarını ürküttünüz, o zaman yandı gülüm keten helva misali, ruhunuza el fatiha okuyanların listesi kabarıyor.
En yakınlarınız bile, size her daim methiyeler düzen sahte yüzler bile, ‘Oh, iyi oldu!’ demezse, ben bir şey bilmiyorum.
Oysa sistemin bir parçası olmak işinize gelmemiştir. Sistemin sizi dişlileri arasına alan çark gibi parçalara böleceğini bilseniz de, bazen iki arada bir derede misali, sistemi karşınıza alamıyorsunuz.
Biliyorsunuz ki sistemde para var, sistemde güç var, sistemde dayatma sağlayacak ortam var. Yani her şey aleyhinize iken, haklı olduğunuzu bile bile ya sineye çekiyorsunuz, ya kenara çekiliyorsunuz…
Sistemin sizi yok etmesine karşı koyacak gücünüz de yoksa, sistemin parçası olmaya rıza gösteriyorsunuz kerhen de olsa!
Aileniz, ekmeğiniz aklınıza geliyor, sisteme karşı gelemiyorsunuz. Çünkü sistemin sesi gür çıkıyor, çünkü sistem bağırıyor, bağırdıkça haklı çıkıyor!!!
Gücünüz yok, olsa da bir yere kadar!