Ben gördüm! Sayısız defalar hem de. Hüngür hüngür ağlarken, gözyaşlarını göstermemek için başını öbür yana çevirirken, içinde kopan fırtınaları belli etmeden ağladıklarını, gözyaşı döktüklerine çok şahit oldum.
Bunun için ormanların yanmasına gerek yok. Yürek yangınları bile insanın yüreğini ağlatıyor, ciğerini dağlatıyor!
İnsanların ağlayıp gözyaşı döktüklerini bilmeyen yok. Hayvanların bile ağladıklarına bizzat şahit olmuşumdur. Evimdeki kediden biliyorum.
*
Zaman zaman şahsım şehrinde, özellikle Ahırdağı ve Andırın civarında da orman yangınlarını duyuyor, haberlerini siteye koyuyoruz. Tabi içimiz, yüreğimiz, ciğerimiz yanıyor. Bereket versin Orman Bölge Müdürlüğü ekibimiz ve Büyükşehir Belediyesi ile ilçe beledileri anında müdahale ediyor ve yangın büyümeden söndürülüyor.
Allah razı olsun!
Ancak ağaçların gözyaşı döktüğünü yazar Hakkı Yalçın’ın yazısından bir kere daha öğrenmiş oldum. Olsun, öğrenmenin yaşı yokmuş. Tabi meseleyi Ege’deki orman yangınlarına getirerek varmış bu tespite. Sabotaj mı, doğal afet mi belli değil. Ama yangınlarla ülke yanıyor, ciğerlerimiz yanıyor. Dileriz tez zamanda söndürülür, yaralar sarılır.
Sanki saçları tutuşmuş da odasına kilitlenmiş bir çocuk çığlığıdır, yanan ağaçların çıkardığı sesler. Herkes duyamaz.
O hızlı kertenkeleler bir ateş çemberinin içindedir, saniyede 24 kare poz veren sincaplar kaçacak delik bulamaz.
Börtü böcekler kül olmuştur da hangi çiçek açacaktır önümüzdeki yaz?
*
Televizyonlar naklen yayın yapmaktadır o sıra.
Ormanlar mezar yeridir artık, belki de birilerine pazar yeridir. Allah'ın yarattığı canlılar bu yangından kaçsa nereye? "Sıcağı sıcağına" diye bir tabir vardır da unutulmuştur.
Ağaçların gözlerinden kaç damla yaş düşer metrekareye?
*
Yangınlarda rüzgar suç sayılır?
Yangını söndürmek için ortaya canını koyan yiğitler birilerince "hiç" sayılır.
Sosyal medyada Neron'lar vardır, yemin olsun sevinenler vardır.
Ciğeri yanmış insanların evinin yanmasının getirisini hesaplayan inşaat uzmanları bile vardır.
Yangın söndürmek bizim işimiz değilse ocak söndürmekte üstümüze yoktur öyle mi!
Biz böyle miydik?
*
Sevdanın anayurdu bu topraklara sevgisizliği mi buyurdu?
Yanan ormanlar kavrulan canlılar birilerinin gözlerini mi doyurdu?
Bu manzara, ülkenin şahdamarına saplanmış bıçak değilse nedir?
Bu talan ikliminde birileri emir mi verdi yoksa, "yakın yıkın!" diye bu yurdu?
*
O ağaçlar ki kaç yıllık ömrü simgeler, o canlılar ki tabiatın dengesini belirler. Şimdi bütün kuşlar kanatsız, bütün hayvanlar çıplak.
Harika giysiler içindeki ormanı çıplak görmek abazan erkeklerin rüyasıdır ve gerçek olmuştur.
Oysa insan olanlar ağıtlar yakmaktadır, çünkü yanan candır yanan ülkedir. Ne yeni uzmanlar tarafından orman yangınlarındaki "istikrar" mı hesaplanacaktır?
Ceketlerin yakasına iliştirilen karanfiller kül olduysa bir daha barış olmayacak mıdır?
*
Hala cayır cayır yanmaktadır ormanlarımız, alevler şehre yürümektedir o sıra.
Asıl yangın başkadır.
Bu topraklarda her kötülüğü haklı çıkaracak mazeretler uydurmak vazgeçilmez olmuştur.
Bu nefret humması sürüp gittikçe yangının külü gözlere dolacak, çöllerin sıcak tülü de boynuna dolanacaktır insanların. Başka nereye?
Aslında çocuklarımızdır yanan. O çocukların geleceği, umudu yandı, yanıyor ha bire!
Bu gerçeği gören ağaçların gözlerinden kaç damla yaş düşer metrekareye?
Ama hangi yangını söndürebilmiş ki; gözyaşları!
.