Sırf gazetede Haydar Dümen’in seks sayfası var diye ulusal gazeteye abone olup, din-iman kisvesi altında sapıklık yapanlar nedense el üstünde tutuluyor.

Öyle bir hale geldik ki, artık insanları inanç üzerinden değerlendirmeye başladık.

Namaz kılıyorsa bizden, kılmıyorsa öteki mahalleden.

Hacca, Ümre’ye gittiyse bizim ekipten, mütedeyyin insan, gitmediyse öte köyün adamı.

Uzayan dal bizden olsun diye, yoğurdu üfleyerek içip, oğlancılığı ve tecavüzleri ile bilinen insanları makam sahibi yaptık.

İnsanlara inanç üzerinden, etnik köken üzerinden not verdik, bir göreve yakışır bulduk, adam yerine koyduk, bizden değilse, bizim takımda oynamıyorsa, uzayan dal bizden olsun hesabı, bizim mahallenin adamı değilse, dışladık.

*

Adamlığını, insanlığını araştırmadık. Dürüst mü, beytülmal’a zarar verir mi, kul hakkı gözetir mi, insan evladı mı, o tarafa bakmadık bile.

Yüreğine, cesaretine, yeteneğine sahip çıkmak bir tarafa, yanımıza bile yaklaştırmadık.

Selamı sabahı esirgedik!

‘Bu adam iş yapar, başarılı, hizmet etmek ona yakışıyor!’ diyenlere dudak büktük, burun kıvırdık.

‘Ha, o mu! Boş ver!’ listesine alıp, protokollere bile çağırmaktan imtina ettik.

*

Bir bakan gelir, ‘Bir şey istiyor musunuz arkadaşlar, bir ihtiyacınız, talebiniz var mı, ya da şikâyetiniz!’

Allah muhafaza, şikâyet ne kelime! O nasıl söz sayın bakanım! Kimin haddine sizden talepte bulunmak, dosya sunmak, şikâyette bulunmak!

Es kaza birisi çıktı, ‘Sayın Bakanım, vaziyet böyle iken şöyle, şu ihtiyacımız var,  şöyle bir maruzatımız var!’ dedi mi, katli vaciptir onun.

O gün Çevre ve Şehircilik Bakanı geldi, adam gibi gazeteci Mesut Tuğrul, muallakta kalan, bir türlü anlaşılamayan orta-ağır hasarlı binalarla ilgili soru sordu, aldığı cevap şaşırtıcıydı. ‘Türkçe konuştuk kardeşim, ille İngilizce mi konuşalım!’

Tabi sevgili Mesut Tuğrul bilmeyebilir de, sayın bakanın İngilizce bilmesi gayet normal.

*

Bakandan bir şey istemek kimin haddine! Bu ne cür’et! Bu ne hadsizlik!!

‘Biz dururken, sen kimsin de bakanı rahatsız ediyorsun. Bizim dilimiz, bizim ağzımız yok mu?’

Yok işte, olmadığı için gıkını çıkartamıyorsun, isteyemiyorsun!

Cesaretin yok! Kurban bayramında bile dalak yemedin, ciğerin tadına bakmadın!

Çünkü bu şehre dair başarı hikâyesi yazacak senaryon yok.

Ajandası olmalı bir insanın, bir sivil toplum kuruluşunun, bir muhtarın, bir basın mensubunun! Çıktı birisi dedi ki; ‘Sayın bakanım, bizim sektör olarak şöyle şöyle dertlerimiz var, bize çözüm bulun!’

Vay sen misin bakandan bir şey isteyen, talepte bulunan. Bittin sen dostum! Hemen kara listedesin! Vekiller varken, ağır abiler varken, koca koca başkanlar varken, Maraş’ın derdi seni mi gerdi koçum!

Oysa o adam yürek yedi, dalak sahibi. Sen! Yüreksiz, dalaksız, ürkek ve korkak!

*

Biri çıksa es kaza sahaya, ‘adayım’ dese, proje soruyoruz hemen.

Ne projesi be, adam suyu üfleyerek içiyor, bundan, ondan iyi proje mi olur!