Bütün mesele, etrafı, dünyayı ve hayatı okumaktır. ”Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir!”  diye, endişe etme!

Nereden biliyorsun, hayatın altının üstünden iyi olmayacağını?

Bütün mesele, ‘falanı desteklersem öteki alınır, gücenir, seçimi beriki kazanırsa ekmeğimden olurum!’ endişesine, korkusuna mahal yok!

Rızkı veren Allah!

Unutma!

Birilerinin kapı kulu askeri olmayı boş ver! İki kuruş için birilerinin kurşun askeri olsan da, seçimler bittiğinde, hayata yeniden başladığında, iki kuruşluk kıymetin de kalmayacak. O zaman, kimsenin arka bahçesi olmayacaksın!

Bizim şehrin bir deli poyrazı var, bilirsin. Eserse sert eser, devirir döker! Poyrazı yemedikçe, zirvedeki rüzgârlı dağların tadını alamaz, bize nasıl güzellikler vaad ettiğini bilemezsiniz. Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısıdır…

*

Ruh önemli…

Bak, benim zavallı ayaklarım hiç vazgeçmeden dağlara, ovalara, Ahırdağı’na kenarlarına doğru yol alıyor.

Duşunun da önemli. Şayet, bütün renkleri aynı masada toplayabiliyorsan ne mutlu sana da, bu şehirde mümkün d eğil dediğin, aklından geçen. Çünkü bu şehirde herkes kahraman, herkes bulunmaz Hind kumaşı.

Bilseler ki, Şeyhadil Mezarlığı vazgeçilmezlerle dolu.

Bakın, basın camiası ile bu meselede 2’ye ayrıldı. Tıpkı aday cenahları gibi. Şahinci’ler, Mustafacı’lar oluştu. Bizi ayırdılar, kategorize ettiler.

İşin garibi kimse rengini de belli etmiyor. Ne olur ne olmaz diye olsa gerek! Bazıları da ediyorMUŞ gibi yaparken, aslında kimin yanında yer aldığı, kimi desteklediği açık seçik görünüyor.

*

Birine özel nedenlerden dolayı, samimiyetinize binaen, ahbap çavuş ilişkisi, mahalleli ve akraba olmak sizi bir tarafa yöneltebilse de, okuyan, takip eden kimin nerede, hangi tarafta saf tuttuğunu biliyor. O kadarda saf değiller yani.  

En azından ben kime gönül verdiğimi, kimin kazanmasını istediğimi biliyorum. Nar’ı da severim, Narlı’yı da.

Neden? Çünkü içimdeki o kimsenin bilmediği büyük aşk kokan mavi böğürtlen ve mavi gökyüzü İnancımı hiç yitirmedim.

Ve o küçük erkek çocuğunu da hiç öldürmedim.

Ve başarı dikenli yolları yalın ayak yürüyebilmektir. Unutma! İnanç, görünmeyene inanmaktır.

*

Şimdi Ticaret ve Sanayi Odası seçime giderken, bunları yazmayla neden gerek duyduğuma gelince, 19 Kasım’da yapılacak seçim içini sanayici ve işadamları karpuz gibi ikiye ayrılmış vaziyette.

Gerginlik kadar adam adama markaj hız kesmiyor. Ve bu meselede kimse samimi değil.

Oysa bizim bütün renkleri bir masada birleştirmemizi lazım! Nihayetinde seçime gidiyor bu şehir, savaşa değil. Öyle ki herkes gardını almış, savaş tam-tamları çalmaya başlamış, kılıçlarını kınından çıkartmış, savaş meydanında düzenini almış, rakibine gel gel diyor.

Okçular, mevzerciler, atlılar, topçular ve tüfekçiler. Silahlar tümüyle kuşanmışken, bütün mesele

‘Uzayan dal bizden olsun’ mantığı yerel ve genel seçimlerde olduğu gibi, Ticaret ve Sanayi Odasında da kendini öne çıkartıyor.

Bütün mesele seçimi kazanmak. Kim kime bedel ödeyecek, kim kime oylarının karşılığını ödeyecek, kim ne ve ne kadar pazarlık içinde olur, olacak, bunları bilmiyorken, 2 aday arasındaki rekabet her geçen gün zirve yapıyor.

*

Şunu söylemek istiyorum, ki her zaman de dediğim şey, rakibini asla ve katiyen küçümseme ama çok da gözünde büyütme!

Nasibinse, kısmetinde varsa gelir Hind’ten, Yemen’den, kısmetinde yoksa ne gelir elden!

Ahmak çabalar, iş olacağına varır nihayetinde.