Et kokarsa tuzlanır; ya tuz kokarsa ne yapılır?
Bazen keşke soru(n)larımız gündemdekiler gibi, basit ve yüzeysel olsa diye düşündüğüm olur. Uzun yıllardan beri toplum ve devlet yapımızda derin ve yapısal sorunlar olduğunu düşünenlerdenim. Bu düşüncemi toplum içinde gözlemlediğim çatışmaları gördükçe pekiştirmekteyim.
TDK Büyük Sözlükte çatışmak, kavga etmek ya da söz, iddia veya davranışın birbirini tutmaması (mütenakız) anlamındadır.
Geçen gün tıp fakültesinde görevli bir profesör arkadaşa “fakültenizde meslektaşlar arasında çatışmanın şiddeti nedir” diye sormuştum. Verdiği cevap karşısında şaşırmış ve “bizim çalışma konumuz ‘bitki’ olduğu için meslektaşlar arasındaki çatışmaların yüksek yoğunluklu olduğunu” düşünüyordum diye cevap vermiştim. Ama bu konuda son günlerde okuduğum iki haber ne kadar derin bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermekte. Sizlere bu iki olay çerçevesinde bir değerlendirme yapacağım.
Paylaşma
Haberin birincisi hastanede muayenehane odasını paylaşamayan iki doktorun kavgasıydı (bk. 8.7.2021 tarihli gazeteler). İddiaya göre olay şuydu: Bir Devlet Hastanesi'nde görevli kulak burun boğaz (KBB) uzmanı biri bayan biri bay, iki doktor muayene odasını paylaşamayınca birbirlerini darp etmişler. Kadın doktor meslektaşının kendine tokat atıp darp ettiğini ileri sürerken, bay doktor ise bayan doktorun karnına tekme atıp, gömleğini yırttığını savundu. İki doktor hakkında da adli ve idari soruşturma başlatılmış. Bu doktorların yaşları 42 imiş.
Şimdi bu çatışmada ‘insan’ üzerine uzmanlık seviyesinde eğitim almak, karşı cinsiyetle iletişim ve yaşın getirdiği olgunluk (kanaatimce vaka gelişim psikologları için incelenmeye değer bir konu) dikkate alınarak uzun bir yazı yazılabilir.
Defalarca anlatmaya çalıştım: Aile ve kurumlarda verilen eğitim (birlikte eğitim sistemi olarak düşünebilirsiniz) sorunlu. Yoksa belli yaşa gelmiş ve insan üzerine en uzun eğitimi almış insanlar bu şiddette bir çatışma yaşar mı?
Barıştan kaçmak…
İkinci haber ise “Camide imam ve müezzinin kanlı tartışması!” başlıklıydı (bk. ). Bu haberde iddiaya göre olay şuydu: Bir camide görevli müezzin (X diyelim) aynı camide görevli imamın plastik tabureyle saldırısına uğradı. Aldığı darbelerle kanlar içinde camiden kaçan İmam yakında bulunan jandarma lojmanına (askerlere) sığındı. Beni darp eden arkadaşımın tavır ve tehditlerinden dolayı psikolojim bozuldu. Kendisine hiçbir karşılık veremedim. X’ in kafasına 10 dikiş atıldı, olayla ilgili adli ve idari soruşturma açıldı.
Belli yaşa gelmiş, Kutsal Metinler üzerine eğitimi almış ve Kutsal Mesajları insanlara anlatan bu kişiler/insanlar bu şiddette bir çatışma yaşar mı?
İslam “barış yapmak” anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olup barış ortamına girmek anlamındadır. (bk. ).
Tam da tuz bozulursa, doktor hasta olursa, imam camiden kaçarsa sorunlarına cevap arama noktasındayız!
Savaşta, barışta sığınılacak mabetten kaçmak, hastanede kavga etmek olsa olsa kara mizah konusu olmalıydı. Kara mizah yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah şeklidir.
Bozulan şeyi düzeltecek etken vardır. Ama bu etken bozulmuşsa artık düzeltme için karamsarlık artar. Bir toplumun ayakta kalmasında eğitimci (öğretmen ve akademisyenler) ve din görevlilerinin önemli olduğu kanaatindeyim. Bu insanların normların (değerlerin) öğretilmesi ve sürdürülmesinde önemli işlevleri var.
Bu işlevi bozulursa ne mi olur? Tuz kokarsa ne olursa o olur.
Birazda siz kara mizah yapın
Son Söz: Tuz kokarsa tuz (norm) tartışılır.
Not: Bayramın tüm değerli okuyucularımıza, Can Dostlarımıza ve milletimize hayırlı olmasının dilerim.