İman eden manası esas kabul edilir ama içeriği o kadar geniştir ki başkalarına güven vermek, güven içinde olmak gibi iki özelliği vardır.

İnsan güven arar, bağlandığı ilkelerin kendisine sağlayacağı esenliği arzu eder. İlk öğrendiğimiz bilgiler bizlere hayatta bir takım esasların ana ilkelerin olduğunu söylemiştir. Kâinatta kurallar, her gün devam edip giden süreç öncelikle güven duygusunu oluşturur. Tabiat varlıklarının, intizamı, kararlılığı, bastığımız yerin bizi taşıması dahası kendi varlığımız bizlere itimat telkin eder ve hayatı yaşanılır kılar.

İmanın psikolojisi araştırılmalı buradan çıkartılacak derslere göre insanlar değerlendirilmelidir. İnanç insanidir ve beşeriyetin özellikleri içinde sayılır. İman olgusunu incelediğimizde ikili bir yapı ortaya çıkar bir tarafta inanan diğer tarafta ise inanılan vardır. Bunlardan inanılanı inanandan ayrı düşünmek mümkün değildir.

İmanın mahiyetini araştırırken değişik aşamalarda şu alanlarda karşılaşıyoruz. Bunlardan ilki ilgidir. İlgi; dikkati öncelikle belirli bir şey üzerinde toplama eğilimi, belirli bir şeye yakınlık, duyma, ondan hoşlanma, ona öncelik tanıma ve önem vermedir. İnsan dine ve onun getirdikleri esaslara önce ilgi duymalı ve bunu yerine getirecek tavırlar göstermelidir, hayat boyu değişik zamanlarda insanın ilgi alanına giren ilgiler ihmal edilmemelidir. Dine ilgisiz kalmak insanın en büyük gafletidir. İkinci basamak şüphedir. Şüphe; iki alternatif arasında gidip gelme, olumlu ya da olumsuz bir hükme ulaşamama halidir. Şüphe iman sürecinde önemli bir işlevi getirir. Sahibini araştırmaya, yolda olmaya çalıştırır. Üçüncü basamak ise zandır. Zan, tereddütlü ve ihtimalli de hüküm aşamasına ulaşan zihinsel süreçtir, doğru ve yanlış olabilen zihni durumdur. İnanç ise dördüncü basamaktır buna itikat da diyebiliriz. İnanç fikri olarak bir şeye inanmadır. İç ve dış faktörler inançta önemli rol alır. Zihin, irade, duygu üç faktörlerden başkalarının sözleri, kişinin kendi tecrübe ve tanıklığı dış faktörlerdendir. Değerli Üstad Gazali kendi geçirdiği evreleri de göz önüne alarak inanç için şu sıralamayı yapıyor.

a) Her aşamada tam olan, sağlam bir delile dayanan inanç,

b) Tam olarak ispat edilemeyen, fakat genellikle âlimler tarafından kabul edilen öncülleri esas alan delile dayanan inanç

c) Güzel söz söyleme sanatıyla ortaya konulan delillere dayanan inanç

d) Güvenilen bir kimsenin ifadesine inanç

e) Genellikle tatminkâr olarak kabul edilen şartlarda ortaya konulan bir ifadeye inanç,

f) Haber verenin güvenilir olup olmadığını düşünmeksizin, insanın, onun sözlerine inanmayı istediği için, onları kabul etmesine dayanan inanç.

İnanç ile bilgi arasında var olan bir ilişkiden de söz etmeliyiz. Bilgi bazen kesin olma durumunu olarak karşımıza çıkar ama bu kesinlik dini değildir.

İmana gelince o fiile ve teslimiyete dayanmakta ve tasdik edilmektedir. Tasdik hem söyleyenin hem de söylenilen şeylerin doğruluğunu kabul etme anlamına gelir. İnanç teolojik ve felsefi iken iman dinidir. Pascal'ın "Filozofların Tanrısı" yerine İshak’ın, Yakup'un, İbrahim’in Tanrısına inanıyorum demesi ne kadar anlamlıdır. İslamiyet önce bilgiyi, sonra imanı insanlardan bekler. Iman; Allah tarafından tebliğ eylediği kesin olarak belli olan şeylerin hepsinde Hazreti Muhammed'in doğru olduğunu tasdik etmektir. İmanın hakikati güven duymak ölümle kararan hayat ışığını söndürmemektir.

İslamiyet’in çağırdığı iman insanı özgürleştirir kişilik hakların korur. İmanın artıp, eksileceği yönündeki tartışmaları insanların tecrübelerine bırakıyorum. Âşık olun ve Mecnunun halini anlayın yoksa ne sözüm olabilir ki? Kuran-ı Kerim’de iman esasları olarak Allah'a iman, ahirete iman, resullere, meleklere, kitaplara iman (Bakara, 285, Nisa-136) geçerken hadisi şerifte 'Iman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere, hayır ve şer ne ise Allah’ın takdiri ve yaratması ile olduğuna inanmak." biçiminde geçmektedir.

Yüzyıllar boyunca iman ve hayatın zorlukları arasında bağ kuranlar olmuş, yaşadıkları basit, anlamsızlıkların sonuçlarını dine çıkartanlar hayli fazla sayıya ulaşmışlardır.

Kalmadı inkârımız ikrara gelmişlerdeniz

Terkedip ağyarı biz dildare ermişlerdeniz

Nefsimiz esnamını kırıp Halil-ullah gibi

Nar-ı Nemrut içre biz, gülzare ermişlerdeniz

Boynumuz bendedip aşk habl'ini Mansur ve ş

Şol enelhak darında berdare ermişlerdeniz

Bende-i sultan-ı aşkız emrü ferman bir olup

Kulluğa bel bağlayıp Hünkâra gelmişlerdeniz

Seyredip mir'at-i insanda cemal-i Hakkı biz

Dide-i irfan açıp didare ermişlerdeniz.

Küntü Kenzin sırrına mahrem oluptur canımız

Askeri vahdet elinde yâre ermişlerdeniz.

(Askeri)