Evet , zaman ve zamanın getirdiği şartlar özellikle de teknolojinin su gibi aktığı, gelişimine zor ayak uydurduğumuz şu çağda her şey gibi insan da hızla değişiyor. Elbette bundan daha doğalı yok, olması gereken bu. Peki yanlış nerde, yanlış ruhun evrimleşmesinde . Akışa kapılıp savrulan insanın doğası yaradılış misyonuna ve fıtratına ters oranda değişiyor. İşte tehlike burada devreye giriyor, ne yapacağını bilemeyen , çağa uysa sürüklenip gidecek , uymasa geride kalacak ki bu da zorlu hayatın içinde yine kaybolmak demek. Nasıl uyum sağlayacak bu zavallı insan , hem fıtratına , hem kültürüne ters düşmeden uyum sağlamak oldukça güç görünüyor.
Seçeneklerin ve aynı oranda da belirsizliklerin çoğaldığı karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Bu kadar seçenek ve belirsizlik insan ruhunda olağan üstü bir bozulma ile sonuç buluyor. Bazen yaradılış fıtratının ters düz olduğu durumlara şahit oluyoruz. Bu da sosyal bozulmanın hızlanmasına sebep oluyor. Kişilik bozuklukları , tatminsizlikler , ne yapacağını bilmeyen ve mutsuz nesiller yetişiyor.
Kişisel özgürlüğün maksimizasyonu ve kişisel sorumluluğun minimizasyonu üzerine temellenen bir kültür doğuyor. Bencillik kişisel tatmini ön plana alıyor. Empati yok sayılırken , hırslar başkasını ezmeyi mübahlaştırıyor. Böyle büyüyen çocuklar otuzlarına gelmelerine rağmen hala ergenlik psikolojisinden çıkamıyor. Anne babaya bağımlı yaşıyorlar, sorumluluktan ve mücadeleden uzak. Bizim zamanımızda ergenlik mi vardı , diye feryat eden ebeveynler çoğalıyor. Olgunluk ileriki yaşlara sarkıyor. Tabi böyle bir gençlik geçiren olgun yaşlara gelmiş insanlardan da ne derece olgunluk beklenir, düşündürücü. Öyle birbirini taklit eden insanlar haline gedik ki dışarıdan gelen sınırsız çeldiriciler , kalıplaşmış empoze edilen davranışlar standart modern insanı doğuruyor. Büyükler çocuklaşıyor , çocuklar büyümüyor. Sonuç ; kitle kültürünün içinde kimliksiz , renksiz , duygusuz , kişiliksiz insan ve mutsuz toplumlar.
Arzu ve arzuyu doyurmaya odaklanılıyor, bunu da ancak tüketim ile sağlayacağını düşünen insan topluluğu hızla büyüyor. Kimlik sorunları , davranış ve yaşantı üzerinde yeterince kısıtlama ve kural olmadığından zuhur ediyor. Toplumun binlerce yıllık oto kontrol mekanizmasını , kültürel ve geleneksel yapısı hiçe sayılıyor. Oysa toplumları ayakta tutan bu kültürel yapıdır. Dünyanın globalleşme diye dayattığı canavar bu değişimi ve bozulmayı hızlandırıyor diye de düşünebiliriz.
Yapmamız gereken belki çok basit , evlatlarımıza ve kültürümüze sahip çıkarak bu bozulmayı minimize etmek yapabileceğimiz en makul davranış olacaktır.