Hepimizin şöyle bir hatırası vardır. Çocukluğumda sokakta oynarken biz, bir büyüğümüz geçti mi aramızdan kenara çekilir beklerdik. Tütünün zor bulunduğu çocukluğumuzda sincar içerken sigara niyetine cami tuvaletine saklanırdık. Bırakın paralı gülle oynamayı ceket düğmelerinden enekli gülle oynarken bile büyüklerimizden saklanırdık. Gençlik icabı gusletmemiz gerektiğinde suyun sesi üst kata duyulmasın diye havuz başına hasır sererdik. Küfür ayıp bir şeydi. Kimsenin annesinin, kız kardeşinin adı ulu orta söylenmezdi. Babalar için hanım refika, kız çocuğu kerime idi.
Çok değil 40 yıl öncesine gidip geldiğimiz şu zaman diliminde nereden nereye diyecek bir savrulmanın sebebi ne ola ki.
Dün topuksuz kunduranın bile hafiflik olduğu Müslüman milletim neden bugün giyinmiş ama çıplak dolaşıyorlar. İşin garibi ebeveynler bu durumdan vahşi bir zevk içindeler.
Evlilik yıl dönümleri, özel günler, yatak sırları, mahremiyetin en dip noktaları sosyal medyanın karanlık sokaklarında cirit atıyor. “Yatak sırrını ifşa edene Allah lanet etsin” buyuran Efendimiz (sas)’in ümmetleri en özellerini sosyal medyada teşhir etmekten sıkılmıyor, utanmıyorlar. İffetini yırtıp atmış kız çocukları parklarda şurada burada erkek çocukları parçalayacaklar. Okullarda hala cep telefonunu ders esnasında yasaklayan öğretmen şikayet ediliyor. Kız arkadaşına mani olan okul idaresi, gencin babası tarafından mahkemeye veriliyor, “özel hayata” müdahaleden.
Parklarda birbirini kemiren gençlerimize “ayıptır” demek ayıp oldu artık. Ortaokul çağındaki çocukların bile denemedikleri fantezi kalmadı. Kadın hakları, çocuk hakları, kişisel özgürlükler derken HAK aldı başını gitti, memleketi terk etti.
İffet ve namus firar etti. Mahallenin namusu ırz düşmanlarına emanet edildi. Anneler babalar ne mi yapıyor? Onların çok işi var. Fitness’a, halı saha maçına, fal baktırmaya, kısır toplantısına, pastası bol hikmeti sıfır kabullere, kahveye vs. gidiyorlar. Ya da son lokmayı dış kapıda yuttuktan sonra soluğu bir çayhanede alıyorlar. Apartmanlar bakıcıdan temizlikçiden geçilmiyor. Hanımlar ise fazla kilolardan kurtulmak için güzellik salonlarının kapısında kuyrukta bekliyor.
Nerede o her adımını besmeleyle atıp, çocuğunun bakımına, evinin temizliğine, çamaşırına, yemeğine ibadet aşkıyla yaklaşan anneler nerede..
Nerde haram helal çizgisine riayeti vazgeçilmez hayat düsturu kabul eden gölgeli babalar nerde..
“Haramla beslenen vücut ateşe müstehaktır” buyuran Efendimiz (sas)’in emri unutulduğundan beri babasına baş kaldıran, bir tadımlık uyuşturucu parası için annesini döven, öldüren gençlerle iç içe yaşıyoruz. Sonra da kalkıyoruz, K.Maraş gibi bir yerde namazla alay eden gençler olur mu diye soruyoruz. Onlar sulu nimet, bakın ben size daha beterini anlatayım. Savcı olan bir cemaatim vardı. Beni bir gün savcılığa buyur etti. Davete icabet haktı, gittim. Bir kahve ikram etti. Bu arada bir yandan da görevini icra etmeye başladı. Bana dedi ki: “Hocam, cami penceresinden göremediğiniz bazı şeyleri göresiniz diye size kahveyi burada içiriyorum. Biraz sonra göreceklerinizi sizin yorumlamanızı istiyorum” derken içeriye bir kadın girdi. Savcı Bey hemen kadına: “Seni bir daha getirirlerse yanarsın demedim mi” dedi. Kadın bin yemini birden ediyordu ben değilim, ben tevbe ettim, ben masumum diye. Savcı Bey kadın çıktıktan sonra bana: “Hocam, bu kadın 16 yaşından küçük kızları pazarlıyor. Yakalandı, 7 ay yattı, iyi halden salındı. Çıktığı gün aynı işe devam etti. Şimdi suçüstü yeniden yakalandı. Tahmin et bakalım, bu işi nerede yapıyordu” dedi. Şaşkın bakışlarım arasında Savcı Bey sorusunu kendisi cevapladı. “K.Maraş gibi bir yerde küçük kızları hastanelerin acil kapısı önünde pazarlıyordu” demez mi? Mahcubiyetten yüzüm kızardı. K.Maraş’a hakikaten yakıştıramazdım, ama olmuştu.
Şimdi sizi daha fazla üzmeden sözümü tamamlayayım. Dindar bir gençlik bizim hem bu dünyamız, hem ahiretimizdir. Defter-i amali kapanmayacak adamların vasıflarından biri de ardından hayır dua ettirecek evlatlar yetiştirmektir.
Hayırlı evlat; hayırlı anne babadan dünyaya gelir. Mü’minlerin şefkat kanatları altında büyür, İslam devletinin şemsiyesi altında hukuku korunur. Allah’ın çizdiği müfredatla eğitilir. Dualar bereketiyle zaferden zafere koşar.
İşte o zaman ölürse el beğenir. Kalırsa yer beğenir.
Neresinden başlasak düzeltmeye derseniz sözüm o ki; bozduğumuz, bozulduğumuz, savrulduğumuz, unuttuğumuz yerden düzelmeliyiz.
Bizi biz yapan değerlerden vazgeçmemeliyiz. Aile yapımızı sağlamlaştırmalı, kazancımıza dikkat etmeliyiz. İffet ve haya ile donanmış evlatlar yetiştirmeliyiz. Bunun için evvela bizler dindarlaşmalıyız.
Üç ayların yarısı geçti, diğer yarısı da su gibi akar gider. Berat Kandilinde akıttığınız göz yaşlarınızın izi yüzlerinizde ama sizler bu pazartesi nerde kalmıştık diye balıklama atladınız bile dünya denizine.
Her biri kıymetli birer nasihatçi, her biri kıymetli birer işaret fişeği gibi önümüzden hızla akıp giden şu mübarek mevsimler, işte yaklaşan Ramazanlar, bayramlar, kısacık ömrümüzde heybemizi dolduracağımız, aslımıza döneceğimiz, neslimize sahip olacağımız çok kıymetli zaman dilimleridir.
N’olur, Allah aşkına dindarlaşmadan başka bir kurtuluş yolumuzun olmadığını anlayın artık.
Maraş kalesinde gördüğümüz manzara hepimizin evinin içini gösteriyor aslında. İnanmıyorsanız yarın sabahleyin çocuklarınızı namaza kaldırmak için seslenin. Aldığınız cevapları da kaydedin bir yere.
Vakit çok geç olmadan, iş işten geçmeden yavrularımız ateşe müstehak olup bizleri de o dipsiz kuyuya çekmeden. Berat Kandilini, Ramazan-ı Şerifi, mübarek mevsimleri fırsat bilerek geçmişin edep, nezaket ve dindarlık dolu yıllarına dönelim.
İnanın teknolojinin geldiği şu noktada eğer dünya devleti olmayı arzuluyorsak, dindar bir nesil, Allah’tan korkan, vatanını, milletini, ailesini, devletini seven bir nesil yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
Bu duygularla kalın sağlıcakla.