Irak – Kerkük yöresine ait ‘Beyaz gül, kırmızı gül’ türküsü yıllardır söylenir. İbrahim Tatlıses’in meşhur ettiği bu türküyü de çoğumuz aşk türküsü olarak biliriz. Âmâ işin aslı hiç de bilindiği gibi değilmiş.
1926 Ankara Antlaşması’ndan sonra yazılan,1970 yıllarda İbrahim Tatlıses’in seslendirdiği bu türkü, ana vatana ve al bayrağa Kerküklünün bir sevda özlemiymiş.
Ben de bu gerçeği, ulusal bir kanalda yayınlanan bir haber programını izlerken öğrendim.
Duhok, Erbil, Süleymaniye ve Kerkük'ü içine alan ve Osmanlı devletine bağlı olan Musul bölgesi çok değil, 94 yıl öncesine kadar bizim toprağımızdı. Lozan ve ardından Ankara Antlaşması ile veda ettik bu coğrafyaya…
Musul, I. Cihan Harbi’nde Osmanlı ordularının en son terk ettiği şehirdir.
Misak-ı Milli sınırları içindeki Musul bölgesini nasıl kaybettik tartışmalarına girmeyeceğim. Sadece içini, acısını, ana vatan sevdasını türkülere döken Kerküklünün feryadına kulak vermek istiyorum.
Biraz araştırma yaptıktan sonra daha iyi anladım. Beyaz gül, kırmızı gül türküsünün bir ağıt, umut, hasret yakarışı olduğunu,
Beyaz ve kırmızı gül, Al bayrağın ta kendisidir.
Yârin giydiği beyaz ezye (elbise)kefendir.
Türkünün şu mısralarına baktığımızda, Türkün yürek yakan çilesini ve özlemini daha iyi hissederiz.
Beyaz gül deste deste
Derdinden oldum heste
Di gel bir üzün görem
Kalmışam son nefeste
Güller açmaz her yerde
Bülbül ötmez her yerde
Felek bizi ayırdı
Her birimiz bir yerde…
Öncelikle tarihimizi iyi bilmeliyiz ve sahip çıkmalıyız. Ve Orta Doğu’da yaşananlardan ciddi dersler almalıyız.
Ünlü filozof Voltairese,nin güzel bir öz deyişini hatırladım: “Tarih kralların, generallerin çiftliği değil, Milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse gelecekte onu biçer."
Sözün bittiği yer…
Zor ama oldukça zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Dik ve diri durmak tek kurtuluşumuz.