Duygular doğduğumuz andan itibaren bizimle beraberler.
Ancak duyguları tanımak, yönetmek, düzenleyebilmek yaşam boyu devam eden bir süreç. Bebek için duyusal uyaranlar, biyolojik ihtiyaçların bedende yarattığı hisler ve bu hisleri karşısında bebeğe bakım veren yetişkinlerin tepkileri ilk öğrenme deneyimleridir. Ebeveyn ile bebek arasındaki bağın özellikleri bebeğin kendi duygularını tanımasında, yönetmesinde ilk ve en önemli adımları oluşturur. Yaşamın erken dönemindeki travmaların etkileri bu yüzden güçlüdür. Diğer yandan duygusal yeterlilik yaşam boyu geliştirilebilen bir yetidir.
Yaşamın ilk yıllarında yetişkine ve çevresine tamamen bağlı olan çocuklar, büyüme sürecinde gelişen becerileri (bilişsel, dilsel, duygusal ve sosyal) sayesinde duygularını ifade etmeye, güçlü duygularını düzenlemeye, dürtülerini kontrol etmeye başlarlar. En azından bu alanlarda ilerleme göstermelerini bekleriz. 2- 3 yaşında oyuncağı elinden alındığı için saatlerce ağlayan, teselli ve teskin edilemeyen çocuk, ilkokul yıllarında benzer bir durumu daha iyi yönetebilir hale gelir. Bunu yapmasını sağlayan şey duygusal yeterlilik kapasitesinin 2 yaşındaki halinden daha yüksek olmasıdır. Yani hayatının o döneminde oyuncağını kaybetmenin sistemde yaratığı gerginliği tanıyıp, isimlendirmek, bu gerginliği azaltmak için kendini sakinleştirebilmek ve gerekiyorsa sorunu çözmek için çözüm üretmek vb. becerilere sahip değilken (ya da bunları yapabilmek için yetişkin desteğine ihtiyaç duyuyorken) ilkokul yıllarına geldiğinde bu becerilerin birçoğunu (ideal olarak) öğrenmiş olmasıdır.
Duygusal yeterlilik gelişimsel bir süreç olsa da çevresel koşullar ve çocuğun hayatındaki yetişkinler bu sürecin nasıl şekilleneceğinde önemli rol oynar. Şöyle ki erken çocukluk döneminden itibaren duygularını tanıması, ifade etmesi için rehberlik edilen bir çocuğun duygusal yeterlilik gelişimi daha güçlü olacaktır. Ebeveynleri tarafından duyguları fark edilen, duygularını ifade etmesine fırsat verilen, gerektiğinde dürtülerini kontrol edebilmesi için desteklenen çocukların öz düzenleme becerileri gelişir. Bu süreç hem sosyal, hem duygusal hem de bilişsel bir gelişim sürecidir.
Genel kanının aksine duyguları ifade edebilme ve tanıyabilme, bir zayıflık belirtisi değildir. Çoğu zaman “çok duygusal” “bu kadar hassas olma” diyerek ifade edilen tepkiler, duyguların bilişsel becerilerin ya da “aklın” karşıtıymış gibi algılanmasında kaynaklanır. Aslında tam tersi duygular ile bağı zayıf olan bireylerin bedenleri, düşünceleri ve davranışları üzerindeki kontrolleri ya da farkındalıkları çok daha sınırlıdır.
Gabor Mate (2003) kendimizi ciddi sağlık risklerinden koruyabilmek için gizli stresten uzak durmanın önemli olduğunu ifade eder. Gizli stresten korunabilmenin de en etkin yolu çocukluktan itibaren duygusal yeterliliğimizi güçlendirmektir.
Duygusal yeterliliğe sahip bireyler;
– Duygularının farkındadır, ne hissettiğini anlamlandırabilir, böylece eğer gerginlik ya da stres altındaysa bunu da fark edebilir.
– Duygularını, ihtiyaçlarını ifade edebilir, bu şekilde sınırlarını koruyabilir (gerektiğinde hayır diyebilmek, kendini istemediği bir durumdan uzaklaştırabilmek, akran baskısıyla baş edebilmek vb.)
– Şu anki durum ve deneyimle ile geçmiş arasında ayrım yapabilir. Hissettiği duygunun geçmişten gelen bir anıya ait bir tepki mi yoksa şu anda yaşanılana ait bir his mi olduğunu fark edebilmek zor bir beceridir. Geçmişten gelen izler ile şu anda olanı yorumlamak bazen işleri daha karmaşık hale getirebilir.
Bu beceriler çok kolay ve bir anda kazanılan beceriler değillerdir. Ama çocukluktan itibaren duyguların öneminin ve gücünün farkında olmak, onları ciddiye almak önemli bir adımdır. Bundan önce birçok yazımızda vurgulamış olsak da bir kez daha çocukların duygusal yeterliliklerini geliştirmek için önemli bulduğumuz bir kaç adımı vurgulamak isteriz.
1- Tüm duygular önemlidir, gereklidir. Kötü, saçma, gereksiz duygu yoktur. Duyguları fark etmek, isimlendirmek önemlidir. Sinekten korkan bir çocuğa “Aman bunda korkacak ne var” demenin çok bir yararı yoktur. Onun yerine “bu sinek seni gerçekten korkutuyor” demek kısa vadede sinek korkusunu yenmesine yardım etmese de en azından gerçekten anlaşıldığını hissedecektir.
2- Çocuklar güçlü duygularını düzenlemek için yetişkin yardımına küçük yaşlarda daha çok ihtiyaç duyarken büyüdükçe sakinleşme becerilerini öğrenmeleri ve kullanabilmeleri gerekir. Bu durumda iki önemli aşama vardır birincisi çocukların küçük hayal kırıklıkları yaşamalarına fırsat vermek (aşılama yaparak sonraki yıllar için sistemi hazırlamak), ikincisi ise sakinleşebilmeleri için onlara yöntemler konusunda yardımcı olmak (çok üzgünsün, sakinleşmek için biraz parkta yürümek ister misin, kızdığının farkındayım sakinleşebilmen için yardım istersen ben buradayım gibi).
3-Çocuklar anne-babalarına güvenmeye ihtiyaç duyarlar. Onların öfkesi, üzüntüsü, hayal kırıklığı sizi yıkmamalı, korkutmamalı. Ebeveyn olarak onlara destek olacağınızı bilmek ve görmek isterler. Aman şimdi kriz çıkmasın, aman üzülmesin diyerek kısa vadede krizleri engelleme çabanız uzun vadede anne-baba olarak güvenilirliğinizi sarsabilir.