Düşmanın niyeti zaten belli, ayan beyan ortada, sen en iyisi dostum dediklerine dikkat edeceksin, kendini onlardan koruyacaksın.
Her lafı her yerde, ulu orta konuşamıyor, şöyle bir ağız tadıyla falanı, feşmekanı eleştireyim, hahını avucuna vereyim diye geçiriyorsun aklından da, aklına estiği gibi yazamıyor, canın çektiği gibi sosyal medyada bile paylaşamıyorken, düşünüyorsun, ‘dost var, düşman var’ diyerek, aileni, geleceğini, ekmeğini düşünüyorsun.
Gerçi öyle bir toplum olduk ki, öyle bir hale geldik ki, kim dost, kim düşman, kestirebilmek mümkün değil.
Bazen birisi, bir siyasi parti, bir dernek başkanı, bir bürokrat için özellikle kalabalık ortamda aslında selam verilecek adam bile değilken, bırakın selamı adını dahi anmaktan imtina ederken insanoğlu, siz kalkıp ‘yahu iyi adam, güzel adam!’ demekten kendinizi alamasanız bile, kendi söylediklerinize inanamıyorsunuz.
Kendinizi zorluyorsunuz oysa! Ama nafile!
*
Bir insan dostunu da, düşmanını da kendisi yaratır.
Sormak isterim!
Siyasetçi gazeteciye, ya da tersi; gazeteci siyasetçiye düşman olabilir mi?
Kardeş kardeşe düşman mı?
Ortak ortağa mesela…
Mezhebi, kadın veya erkek fark etmiyor, etnik kökeni ne olursa olsun, kişi dinine düşman olmak zorunda mı?
Baba evlada, evlat babaya…
Kadın kocasına, kocası eşine…
Taraftar takımına, takım taraftara düşman olursa ne olur!
Bir vatandaş, oy verdiği partiye, seçilmiş milletvekiline, belediye başkanına nedene düşman olur! Öyle biri lüksleri var mı, ya da mecburiyetleri…
Bu kesimlerin birbirlerine düşman olma hakkı var mı?
*
Siz ister kabul edin ister etmeyin, o sizin fikriniz, ama ben düşüncemi aktarmak zorundayım; bizde siyaset, ‘düşman yaratma’ algısı-projesi üzerine kurulu.
Hele bir de muhalif iseniz, siz en tehlikeli düşmansınız! Şunu bilir, bunu söylerim, düşman inşa etme kavramını sadece iktidar için söylemek haksızlık olur, bu hoyrat tavır, bu kaba dil, bu aşağılayıcı unsur muhalefetin de ruhuna sinmiş durumda.
Kusura bakmayın, bizimi dış mihrak aramaya ihtiyacımız yok.
Biz düşmanlık ve dostluk konusunda birbirimize yetiyoruz çok şükür!
*
İki mahalle arasında husumet, düşmanlık ortaya çıkarsa, herkes hayal edilemeyecek kadar içgüdüsel tüm kötü özelliklerini ortaya döker.
Düşman inşa etme ve dost edinme çabaları meselesinde sadece siyasileri örnek almamıza, onları öne sürmemize gerek yok. İş dünyası bu kavramın göbeğinde olmalı ve basın da kesinlikle kenara itilmemeli.
Herkes bu me selede dikkatli, duyarlı ve sağduyulu olmalı. Bundan zarar gören sadece şahsımız değil, ülkedir de.
İhtiyacımız olan ahlaki tavır, karşıtı anlamaya, kendimizi onların yerine koymaya çalıştığımız zaman ortaya çıkar.
Diyorum ki; akıl akıl, gel peşime takıl!
Dostluk köprüleri kurmak, gönüller inşa etmek, başımız dara girdiğinde dost çevreleri aramak varken, düşmanlık, düşman yaratmak neyin nesi ve kime ne yarar sağlıyor.
Biraz da bunu düşünmek gerek!