Malum 14 Şubat Dünya’da ve son yıllarda ülkemizde önemle kutlanan, adeta milli bayramlardan önde gelen bir gün oldu. Kutlamayanı defterden siliyorlar neredeyse. Alınan hediyeler kişiye verdiğiniz değeri ölçüyor adeta. Tek taşlar, pırlantalar , olmazsa olmaz mekan kutlamaları kapitalist düzene olağan üstü hizmet ediyor. Hele ki şu pahalılıkta insanı iyiki  biri yok hayatımda şükredeyim  moduna  getiriyor insanı benim gibi,trajikomik bir ironi . Oysa ,sevginin aşkın değeri maddeyle değil kalple ölçülür, kalpteki değer saygı ve huzura götürür. Bu değerler kaybedildiği için insanlar sevgiyi maddi değerlerle kıyaslamaya başladı. Seven insan, kırdan koparılıp getirilen bir papatya ile en lüks çiçekçiden alınmış bir demet çiçeğin farkına bakmaz, anlam katılarak yapılan eylemdir onun için sevginin ifade hali.  Hayatına kattığı huzura bakar, paraya pula maddeye değil. Karşılığı onda aramaz.  
               Aşk kelimesi Arapçada aşaka kelimesinden türemiştir ve aşaka sarmaşık demektir. Aşk  bana göre   bu anlamda sarıp sarmalamak, iç dünyanda kabul edip, bir olmak demektir. Marazi olmayan aşk için böyle, marazi olansa zehirli sarmaşık gibi zarar veren , kısıtlayan, bencilliği ile hayatı zehir edendir. Ama bildiğim tek şey var ki aşka akıl ermez, aşk kalbe girince akıl devre dışı olur nihayetinde. Akıllı yaşamak ise sanat işidir. Sadece aklımızı değil,  biyolojimizi de alt üst eder aşk. Sinir sistemi, beyin kabuğu, orta beyin, limbik sistemi ve omurilik bölgelerini bozar. Bu ruhsal ve fizyolojik değişimi en hasarsız şekilde atlatmak, aşkı sevgiye dönüştürmek büyük bir marifet ister. Her zaman mutlu sona ulaşılamaz. Nörotransmitterler , hormonlar bedendeki aklınıza gelebilecek tüm kimyasallar , elektriksel işlevleri ile aşık olan kişinin, tutku ile depresyona mı yoksa tutku ile farkındalığının artmasına mı gideceği direk ilişkilidir.  Olgunlaşmamış aşkta bencillik hat safhadadır. Bencillikten uzaklaşılır, paylaşımlar artırılırsa saadet kendiliğinden gelir. İlişkinin düzeyli ve sağlıklı yürümesinde en önemli şey de empati ve anlayışlarımızın genişliğidir. Kısaca aşk tanımsal olarak böyledir, yaşamsal olarak herkese göre değişir. Peki son beş on yıldır hayatımıza giren sevgililer günü nereden çıktı, ne ara bu kadar yaşamsal önem taşıdı buna bakalım. 

        14 Mart  sevgililer gününün  köklerini Roma döneminde Lupercalia adı verilen ve üç gün süren bir festivalden aldığı düşünülüyor. Doğurganlık tanrısının şerefine gerçekleşen festival Şubat ayının ortasına denk geliyor ve baharın resmi başlangıcını müjdeliyordu.  Kutlamalarda kadınların ismi  kağıtlara yazılıp, bir kaba atılıyor ve erkekler sırayla bu isimleri çekiyordu. Kim çıkarsa akşama kadar o kadınla vakit geçiriyor ve bazen bu evlilikle son buluyordu. Enteresan bir tombala oyunu gibi.  Bu hikayelerden biri  de Roma İmparatoru İkinci Claudius dönemine dayanıyor. Claudius  kendi döneminde evli erkeklerin başarısız  askerler olduğuna inandığı için evlenmelerini  yasaklar. Rahip Valentine  ise evlenmenin Tanrı'nın emri olduğunu savunur ve kralın bu yasağına karşı çıkar, askerleri gizli gizli evlendirir. Claudius bunu fark ettiğinde Valentine'ı hapse atar ve ölüme mahkum eder. Hapiste Valentine gardiyanın kızına aşık olur  ama aşkın sonu gelmez, rahip 14 şubatta asılır. O günün anısına Avrupa’da 14 şubat sevgililer günü olarak kutlanır. Biz de Avrupa’nın bütün kutlamalarını almayı sevdiğimizden bunu da aldık. Noel, cadılar bayramı, sevgililer günü derken bayağı Avrupalaştık yani. Oysa, insan sevdiğini her gün sevgililer günüymüş  gibi sevmeli , değer vermeli değil mi?
Madem konumuz sevmek ben de bununla ilgili bir şiirimi sizin için buraya yazayım. Hayat yolculuğunda sevgi , aşk azığınız , yolunuzu aydınlatan meşale , hayat enerjiniz olsun , mutlaka aşkı yaşayın dilerim.


                                                 EY SEVGİLİ
Ey sevgili duyabilir misin sesimi
Duymasan da haykırıyorum ben sukutumla sana 
Aynalara bakmıyorum sen gideli 
Saçların ak , yüzün kırışmış diyorlar
Aldırmıyorum saçlarımın akına 
 Yüzümdeki yılların yorgunluğuna
Onlar bilseler yüreğimdeki yaraları
Demezler saçın ak , yüzün kırışık
Bahar gelmiş diyorlar 
Gözlerim gibi çisildiyor yağmur
Etrafta yasemen hanımeli kokuları
Bin bir renk dans ediyor umarsız
Kızıyorum sensiz nedir bu neşe 
Nedir bu gamsız döngü
Hava içim gibi bulanık 
Ben gibi göz uçlarında damlalar
Yağsam mı yağmasam mı
Duygular depreşik 
Sığmıyor bulutların göğsüne
Ha ağladı ha ağlayacak