Ekonomide güven göstergeleri ile diğer ekonomik faktörler arasında doğrudan ilişkiler mevcuttur. Güven göstergeleri ülkemizde, üretim ve tüketim yanında genel ekonomik güven endeksi şeklinde oluşturulur. Son dönemde bunların yönü aşağı doğru ve hızlarının da oldukça fazla olduğu gözükmektedir.
Bu fotoğrafı biraz incelemekte fayda var…. Aşağıdaki grafikte Tüketici Güven Endeksi’nin aylar itibariyle (2017-18) seyri verilmiştir.
TÜİK’in her ay açıkladığı bu endeks özellikle birkaç aydan beri hızlı bir düşüş eğiliminde. Zaten endeksin 100 seviyesinin altına inmesi güvensizliği ifade ederken, bunun şimdi 59 seviyelerine gelmesi toplam talebin sahibi olan tüketici için davranışların değiştiği anlamına gelir. Tüketici geleceğe göre hareket eden bir özelliğe sahiptir. Yani ekonomiye olan güvenindeki azalma onu ya zorda olsa elinde para tutmaya, ya döviz almaya ya da ev ve benzeri büyük harcamalarında ertelemeye gitme sonucu doğurur. Böyle bir döngüde tüketicinin davranışlarını palyatif politikalarla değiştirme olanağı yoktur denilebilir. Şimdi bunun nedenine göz atalım.
Aşağıdaki tablo güven endeksinin alt kırılımlarını verir. Bunları incelemek aynı zamanda uygulanacak ekonomik politikaların yönünü verir bize. Ağustos 2018’den Eylül ayına kadar hanenin maddi durum beklentisi %10,4 azalmış. Ücretlerin bir yıl içinde nominal seviyesi sabit kaldığı düşüncesiyle, bu rakam, gelirlerde reel kayıp beklentisinin bir göstergesi olacaktır. Genel ekonomik durum beklentisindeki %15,5 azalmayı da beraberinde ele aldığımızda, hane halkının tüketim davranışı ile satın alma dürtüsünü örneğin enflasyonla top-yekûn mücadele gibi kısa dönemli bir plan ile değiştirme olanağının olmadığını görürüz.
Bu zor koşullarda özellikle tasarruf etme olasılığının 4’de 1’den fazla azalması ise ülke tasarruf oranlarının yetersiz kalacağı ve yapılacak yatırımların yine dış borç ile finanse edilmesi gerekeceği fikrini beslemektedir. Sonuncu faktör özellikle tüketimin GSYH içindeki payının yüksek olması kapsamında daha da önemli bir yere sahip. Zira tüketimi kısan, beklentisi olumsuz ve tasarruf yapamayacağını beyan eden hane halkı, bunu söylerken tek ve en önemli faktör olarak alım gücünün eridiğini vurgulamaktadır.
İşsizlik rakamlarının çift hanede yapışık kalması ve artma olasılığının yükselmesi güven endeksi ile de doğrudan ilişkilidir. Her ne kadar yukarıdaki tabloda işsiz sayısı beklentisi azalış yönünde olsa da, üretim yönünde yaşanan konkordato (anlaşmalı iflas) işsizliğin %13-15 bandına çıkma olasılığını açıkça gösteriyor. Her bir işsizlik baz puanının diğer koşullar sabit kalmak şartıyla 350 bin işsiz anlamına geldiği hesabıyla, 3-5 puanlık artışın 1-1,5 milyon ek işsizlik yaratacağı sonucunu doğurur.
Sonuç olarak, hane halkının tüketim gücünü yeniden oluşturmak ve enflasyona ezdirmemek bir amaç ise rakamların son üç ayda ekonomi konusunda tüketicinin hissettiği ile doğru orantılı çıkması gerekecektir. Enflasyon hesabında yapılacak bir hata/düzeltme tüketicinin azalan gücünü daha da azaltacaktır. Bu ise ekonomik küçülme anlamına gelecektir.
Prof. Dr. Veysel Ulusoy
Twitter: @ekonomikanaliz