Birkaç gün önce Türkiye’nin en önemli analistlerinden biri olan Dr. Mahfi Eğilmez kendi twitter hesabında “ÜFE (üretici fiyat endeksi) ile TÜFE(tüketici fiyat endeksi) arasındaki büyük fark son dönemlerde kapanan şirket sayısında yaşanan artışların nedenini açıklayan bir gösterge olarak karşımızda duruyor” vurgusunu yaptı.
Ne demek istedi Sayın Eğilmez?
Yanıtı iki açıdan inceleyelim ve verelim. İlki araştırmaların gözünde bu farkın ne demek olduğu, ikincisi ise ilgili farkın ileride sorun oluşturacak seviyelere gelip gelmeyeceği….
İlki
Ekonomik gelişme ve büyümenin yaşandığı süreçte hammadde, aramalı ve sermaye malının fiyatları üretimdeki talepten dolayı artma eğilimi gösterir. Temel olarak ÜFE’nin içeriğini oluşturan bu fiyat hareketleri aynı ve takip eden dönemde maliyetlerde artış olarak karşımız çıkar. Öte yandan, işgücü ve sermaye verimliliği ile teknolojik gelişmeden yaşanan olumlu gelişmeler sayesinde maliyeti düşürücü karşı bir etki oluşur. Bu iki zıt etki birbirini dengeleyerek ÜFE’nin aynı seviyelerde kalmasına neden olabilir. Buraya kadar her şey yolunda gözüküyor.
Ekonomik dengelerin bozulduğu dönemlerde ise fotoğraf ve onun içeriği bambaşka bir hal alır. Bu dengeler (dengesizlikler) genellikle cari açık, bütçe açığı, yüksek faiz oranları, reel ücretlerde düşüş ve ekonomik büyümede kararsızlıklar olarak karşımıza çıkar. Öyle ki, yüksek oranda girdi maliyetleri ile karşı karşıya olan üretici iç talepteki daralma ve ihracatta kazanımın azalmasının etkisiyle maliyetleri satış fiyatına yansıtamaz hale gelebilir. Üstüne üstlük, maliyeti oluşturan girdileri de kısa dönemde ikame edemeyeceğinden alternatif kanallarla maliyeti de düşüremeyecek pozisyona gelebilir. Kabullenilen maliyet bununla da kalmaz… Özellikle, aşağıda verdiğimiz TÜİK tablosunda da görüldüğü gibi, Türkiye’nin üretimde aramalı ve sermaye malları ile enerjiye bağımlılık oranlarını yüksekliği döviz kurundaki olumsuz gelişmelerden anlık etkileneceğinden, çok taraflı maliyet sıkıştırması ortaya çıkar.
İkincisi
Olumsuzlukları yan yana getirdiğimizde karşımızdaki resim bize ÜFE’nin %25, TÜFE’nini ise %15’lerdeki yapısı gibi bir uçurum görünümü sunmaktadır. Kısa dönemde, piyasa gücü olan firma ya da endüstriler bunu kar marjından harcayarak ekonomik hayata tutunabilme olanağına sahip olabilirle. Piyasa gücü olmayan, rekabet gücünün fazla olduğu ürün grubunda faaliyet gösteren firma ve üreticiler ise kısa dönemde zararı kabullenip faaliyetlerine devam etme gücünü bulabilirler ama uzun dönemde bu süreklilik arz edemeyecektir.
İşte tam da son iki farklı firma davranışı piyasadan çekilmelerin, diğer ifade ile yaşanan kademeli iflasların nedeni haline gelebilmektedir. Son istatistikler de bunun ciddi bir hal aldığını gösterir nitelikte. İstanbul Sanayi Odası’nın şirket istatistiklerine göre 2018 yılının Ocak ayında kapanan ekonomik birim (şirket, gerçek kişi ve kooperatif) sayısı 9535 iken bu sayı Ocak-Haziran döneminde toplam 15 bin 263’ü bulmuştur. Aslında ÜFE ile TÜFE farkının yüksek seviyelerde buluşması, değer bir ifade ile üreticinin maliyetleri fiyata yansıtması ile de ileride yüksek enflasyon, kredi kartları ödeme sorunları, icra dosyalarındaki artış gibi daha büyük sorunlarla karşılaşacağımızı söylemek zor olmasa gerekir.
Ekonomik dengeler bozulmaya görsün… tüm olumsuzluklar birbirini tetikleyen zincir şeklinde kendini gösterir. İlginç olan ise tüm bu teşvik ve sanayi-yanlı desteklere rağmen şirket kapanışlarının artış göstermesi iki yönlü kayıp (yani verilen teşvik ve kapanan ekonomik birim) ortaya çıkarıyor. Peki ne yapmalı sorusunu duyar gibiyim… Yanıtını vereyim! Geçmiş hatalardan ders alarak ama gerçek ders alarak, yeniden başlamalıyız. Gerisi planlamadır.
Kaynak: TÜİK. Tabloda ithalat bağımlılık oranı yüksek olan girdi-ürün grupları olan aramalı enflasyonu geçen yılın aynı dönemine göre %29,86, enerji enflasyonu %36,51 ve sermaye malı enflasyonu %26,64 olarak karşımız çıkıyor.