Geçen günlerde Deutsche Welle’ye verdiğim röportajda ülke ekonomisini ve verilerdeki son gelişmeleri değerlendirdim. Haberin içinde kapsanan ya da kapsanmayan kısmı ile sorulara verdiğim yanıtları aşağıda sevgili okuyuculara sunuyorum.
1)Piyasalarda “kur ve faiz şokunun atlatıldığına" ilişkin bir hava estiriliyor. Bu ne kadar gerçekçi? Döviz kurunun gerilemesi düzlüğe çıktık mı demek?
Buna ilk şok diyelim. Döviz kuru kaynaklı başlayıp yayılan bir ekonomik dalgalanmadan sonra krize dönüşen bu süreçte, dövizin yüksek seviyelerde durağan hale gelmesi yanıltıcı olmasın. Bu seviyelere gelen döviz kuru arkasında yüksek faiz, yüksek seviyede enflasyon oranı ve daha önemlisi çevirmek zorunda olduğumuz dış borç piyasasında %6’ları aşan borçlanma maliyeti gibi kalıcı hasarlar bıraktı. Sadece para politikası araçları ve daha çok merkez bankası rezervlerinin kullanarak geldiğimiz noktada, rezervlerin yarı yarıya azalmış halini ve daha çevrilememiş kısa ve uzun vadeli bir borç stokunu görmekteyiz. En tehlikeli olanı ise özel sektör borç yükünün önümüzdeki günler/aylar/yıl içinde yaratacağı olumsuz etkilerdir.
Özet olarak, sorunlu günler önümüzde.. borcu bu maliyetle çevirmek bile faiz ve enflasyon hastalıklarının kalıcı bir hale gelmesi gerekeceğini gösteriyor.
2)Yerel seçimler öncesi konuşulan hal yasası, gıda komitesi ve gönüllü fiyat indirimi gibi önlemler ne anlama geliyor? Başarıya ulaşacağını düşünüyor musunuz?
Bildiğimiz gibi, enflasyon hesabında gıda en yüksek pay ve etkiye sahip. Bu kapsamda, gıda enflasyonun durdurulması konusunda birçok adım atılıyor. Hal yasası yapısal reformların sadece bir alt ayağını oluşturuyor. Bu değişiklik daha önce de gündeme geldi ama bir türlü değişiklik yapılamadı.
Burada konu yasanın değişip değişmemesinden öte değiştikten sonra neyi “değiştireceğidir”. Birçok yasa ve yönetmeliklerde toplum hayatını biçimlendiren güzel tümceler/açıklamalar var ama uygulanmadıktan sonra bir yazıdan başka bir görünümü olmuyor. Tarlada değil de yolda oluşan gıda enflasyonu bu yasa ile etkilemek güzel bir adım olsa da, sorunu yine tarla da yüksek maliyetler ve onun yarattığı arz eksikliğinden arayalım. Yüksek seviyelerdeki üretim hem ihracatı artıracak hem de enflasyon oranını azaltacaktır.
Gönüllü fiyat indiriminin ne kadar gönüllü, ne kadar döviz kaynaklı olduğunu bilmek şu an çok zor. Serbest olarak kabul ettiğimiz bu piyasada simgesel kampanyalar krizin bir çözümü olmayacaktır. Enflasyonu yapısal önlemlerle önleyebiliriz ancak.
3) Yerel seçimler yaklaşırken popülist başka uygulamalar da gelir mi, bunlar nasıl bir etki yaratır? Uluslararası yatırımcıların algısını nasıl etkiler?
Birkaç göreceli yaklaşımlar beklenebilir. Bu bizim hamurumuzda var. Ama yaşanan süreç bunun önemsiz kılacak kanaatindeyim çünkü ekonomik darboğaz hane halkı tarafından oldukça derin hissedildi. Uluslararası yatırımcı getiri ve risk seviyesine bakar, geçici iyileştirmelerde belki sıcak para gelebilir ama önemli olan doğrudan yabancı sermaye yatırımıdır. Sonuncusu, ekonomik özgürlüğün yüksek olduğu ortama gelir.
4)Zor bir küresel ortama giriyoruz, Fed faiz artışı ve ticaret savaşları ortamında gelişmekte olan ülkeler için şartlar daha da zorlayıcı olacak risk iştahının azalması bağlamında. Türkiye açısından yerel seçimler nedeniyle yatırımcılar siyasi riski fiyatlamaya başlar mı?
Yatırımcı bunu daha önce fiyatlandırdı bile. Bu kapsamda, uzun dönem stratejilerinde ülkemiz açısından bir değişik durum yok. Aslında finansal piyasalardaki yatırımcıları derinden etkileyen konu ABD borsalarında teknoloji temelli yaşanan depremdir. Dün (geçen hafta) yaşadığımız tam da budur. Wall Street daha çok kendi sorunları ile uğraşırken gelişen ekonomilere olan para akımı daha da zayıflayacaktır. Kısaca, paranın maliyeti artıyor gibi.
5) Gerekenden erken bir faiz indiriminin sonuçları ne olur?
Tasarrufun sıfır getiri aldığı bir ortamda faizi düğmeye basarak düşürme fikri yanlış. Öncelikle makro ve özellikle de mikro ekonomik değerlerin dengeye gelmesiyle oluşacak bir ortamda enflasyonla mücadelede yanıt alırız, faizin yanıtı arkadan gelir. En basit anlamıyla bu kadar borç yükünün altında faizi düşürme iştahı ters tepebilir. Faizin yüksek olmasını hiçbir ekonomist, hiçbir yatırımcı arzu etmez ama o tüm piyasaların fiyatıdır. Önce piyasaları düzeltmek gerekecek.
6) Türkiye’nin cari fazla vermesi şu anki konjontürde ve genel tabloya bakınca ne anlama geliyor?
Bu konuda yorum bile gerek yok. İthalatınızın %90’a yakını aramalı ve sermaye mallarından oluşuyorsa, pahalılıktan dolayı alamadığının bu ürünler düşük üretim, düşük ihracat demektir. Düşük ithalat ve artmayan ihracattan kaynaklanan cari fazla ekonomiyi daha fazla üzer çünkü bir sonraki fotoğraf karesindeki görünüm hastalıklı reel piyasadır.
Cari fazla kavramına ne zaman sevinebiliriz? Normal zamanlarda… zaman şimdi “normal” değil.
Verimli bir hafta dileğiyle!
Prof. Dr. Veysel ULUSOY