1897’de Theodor Herzl başkanlığında İsviçre’nin Bazel kentinde toplanan Dünya 1.Siyonist Organizasyonunun (WZO) almış olduğu “50 yıl içinde Filistin topraklarında İsrail’in kurulması” kararı İslâm Âleminin bağrına saplanacak hançerin ilk somut adımıydı.
İkinci adım önlerindeki en büyük engel olan, 2.Abdulhamid’in 1909’da tahtından alaşağı edilmesiydi. Bu operasyonun perde arkasındaki güç ise beynelmilel Siyonist yapılanmaydı. 3 kıtanın son hükümdarının düşürülüşü Filistin’in ve Mescid-i Aksa’nın acı dolu yıllarının da habercisi oldu.
Siyonist haydutların Filistin’e çökmelerinin üçüncü adımı meşrutiyet döneminde atıldı. O da Abdülhamid’in düşürülmesi sürecinde meşrutiyetçilere verilen desteğin bedeli olarak Filistin’e Yahudi göçüne izin veren yasanın çıkarılması oldu. 2.Meşrutiyet Dönemi Osmanlı’nın emperyalist saldırılar ve iş başına gelenlerin ihanet ve ahmaklıkları neticesiyle tasfiye edilme sürecidir. Hareket Ordusuna liderlik etmiş olan Sadrazam Mahmud Şevket Paşa, Abdülhamid’i birlikte tasfiye ettikleri yoldaşlarının 1913’teki suikastıyla can verirken ağzından çıkan son cümle “Beyinsiz Mahlûklar” olmuştu!
Siyonistlerin Filistin topraklarına kitlesel göçlerinin yolunu açan dördüncü gelişme ise 1.Cihan Harbinde Filistin’in İngilizlerce işgali ve Balfour Deklarasyonu oldu. İflah olmaz Türk düşmanı Lloyd George kabinesinin dışişleri bakanı olan Arthur Balfour’un 1917’de yayınladığı meşhur bildirge, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması gereğinin İngiliz Devleti tarafından resmen ilan edilişiydi. Asıl kırılma noktası da bu oldu.
Bu tarihten itibaren Filistin toprakları İngilizlerin koruması ve desteği altında Siyonistler tarafından işgal edilip, gasp edilmeye başlandı. Kibbutz adı verilen Yahudi köyleri oluşturuldu. Silahlandırılan Yahudiler silahsızlandırılmış Filistinlilere sistemli saldırı ve katliamlara başladılar. Filistin topraklarının Yahudilere geçişinde İngilizlerin hibeleri ve çok ucuza tapu edişleri ile Hristiyan Arapların toprak satışları en büyük pay sahibidir. Yaklaşık 3,5 milyon dönümü bulan bu arazilerin 300 bin dönümlük bir kısmı Müslüman Filistinlilerce satılmıştır ki, bunlar diğer Filistinliler tarafından ihanet sebebi sayılarak öldürülmüştür. Neticede 1948’de çalınmış ve gasp edilmiş Filistin topraklarında hak-hukuk tanımaz haydut-korsan bir oluşum olan Siyonist İsrail canavarı vücuda geldi.
İzzeddin el-Kassam’ın İstiklâl Mücadelesi ve Hamas’ın doğuşu ise bu gelişmenin doğal bir neticesidir. 1882’de Lazkiye civarındaki Cebele’de dünyaya gelen ve Kahire’de el-Ezher’de eğitim alan İzzeddin el-Kassam’ın müderrislik ve vaizlikte başlayan hayatı, Trablusgarp işgalinden itibaren vatan müdafaasına katılan bir âlime dönüştü. Trablusgarp savunması ve Osmanlı Ordusuna destek olmak için para ve 250 kadar gönüllü savaşçı topladı.
1.Dünya Savaşında Osmanlı Ordusuna katıldı. Askeri eğitimden geçtikten sonra cephede garnizon imamı ve vaizi olarak görevlendirildi. Meşrutiyet dönemi Osmanlı istihbaratı olan Teşkilât-ı Mahsusa bu gibi yerel âlim ve liderleri vatan savunmasında faal olarak değerlendirmiştir! İzzeddin el-Kassam 1.Dünya Savaşından sonra Suriye’de Fransızlara karşı silahlı direniş hareketinin içinde yer aldı. Fransızlar onu gıyabında idama mahkûm ettiler.
1921’den itibaren Filistin bölgesinde Hayfa’ya geçip, halkı İngilizlere ve Siyonistlere karşı bilinçlendirmeye ve Yahudilere arazi satışlarına engel olmaya çalıştı. İhvanü’l-Müslimin’in kurucusu Şehid Hasan el-Benna ile yakından çalıştı. Hayfa Müslüman Gençler Cemiyetinin lideri olarak yaklaşık 200 kişilik silahlı bir milis kuvveti oluşturdu. Bir Osmanlı Askeri olarak başladığı mücadelesini 20 Kasım 1935’te Filistin topraklarında İngilizlerle girdiği çatışmada şehid olarak tamamladı.
İzzeddin el-Kassam’ın şehadeti Filistin halkının direniş şuurunun uyanmasını ve canlı kalmasını sağladı. El-Kassam, Filistin Milli Mücadelesinin sembolü ve ruhu oldu. Onun şehadetinden yaklaşık 6 ay sonra Nisan-1936’da Kassamcılar olarak anılan takipçileri ilk Filistin İntifadasını başlattılar. Aynı yılın 8 Ekimine kadar devam eden ilk intifadayı sindirmek isteyen ve askeri harekâtta başarı sağlayamayan İngiltere, devreye Arap krallarını sokarak Filistinlileri onlar vasıtasıyla oyuna getirmeyi ve direnişi sona erdirmeyi başardı. Arap liderlerin Filistin davasını satışları ve sırt çevirişleri tarihten günümüze büyük bir sorundur. Bu liderlerin gerçek kimlikleri sorgulanması gereken bir meseledir. İngilizlerin en kıymetli petrol kaynaklarına sahip Arap ülkelerinin yönetimini kendi istihbaratına bağlı olmayan unsurlara bırakacak kadar akılsız olduğunu düşünmek hamakat olur.
19/11/2023
İbrahim KANADIKIRIK