Dini siyasetten ayrı tutan gerçek din adamları, ‘İslam’da cüzi irade ile külli irade’ kavramlarını açıklarken, sıkça şu örneği verirler; Hz. Ömer, kölesi ile Mekke’den bir başka kente giderken, hava kararınca yolda mola verirler. Hz. Ömer kölesine, ‘Deveyi bağladın mı?’ diye sorar. Köle iman etmiş, Allah’a bağlığı yüksek bir insan. ‘Bağlamadım ama Allah’a emanet ettim’ demiş. Bunun üzerine Hz. Ömer’in cevabı şu olmuş; ‘Sen deveyi önce bağla, sonra Allah’a emanet et!’
*
Ne yazının başlığı, ne yukarıdaki satırlar, ne de aşağıda okuyacağınız yazının tamamı bana ait. Bir yazardan kısmen alıntı. Ben de içine bir şeyler kattım. Çorbada tuzumuz bulunsun diye…
*
Geçen haftanın çok tartışılan en biberli ve baharatlı konusu Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun sunduğu bir fetvaydı. Kurula, ‘Ticarette kâr haddi var mı?’ diye sormuşlar, o da ‘Fiyatları tayin eden Allah’tır’ diye fetva vermiş.
Elhamdülillah Müslümanız. Hayır ve şer’rin Allah’tan geldiğine inanırız. Ama…
Her şey Allah’tan deyip fetvaya dayanırsan, bu insanları ‘kişisel sorumluluktan sıyrılma noktasına’ götürür. O zaman hastalıklara karşı hastane yapılmasına, kuraklığa karşı baraj dikilmesine, dağları delip su tüneli açılmasına ihtiyaç yok.
Her şey Allah’tan ise yangına karşı gece görüşlü helikopterlere de ihtiyaç yok. Depreme dayanaklı konut üretecek, sağlam kentler kuracak mühendisleri yetiştirmek için üniversiteler açmaya da gerek yok!
Alın yazısı, kader desen, anlarım! Çünkü biz, inancımız gereği, kadere de inanırız.
*
Fiyatlara bakın, iyi bakın! Neden artıyorlar?
Gelin olaya bir başka pencereden bakalım biraz da. Yani iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batıralım: kabul eder veya etmezsiniz, sizin bileceğiniz mesele. Hepimiz israfı seviyoruz, lükse alıştık! Ekmeğimiz israf, ağzımızdan çıkan cümleler, zamanımız öyle, hiç doymayacakmışız gibi sofraya koyduğumuz yiyeceklerimiz, içtiğimiz su hakeza.
Ayağımızı yorgana göre uzatmıyoruz. Sanayi çırağı gibi kazanıp, Sabancı ailesinin bir veledi (çocuğu) gibi yaşamak istiyoruz. Kara delikler o yüzden kapanmıyor işte.
Politikalarımız, başkanlarımız, milletvekillerimiz de israf batağındalar. Ne gerek var 600 milletvekiline. Ne gerek var belediye meclis üyelerine, ne gerek var esnaf odalarına, ne gerek var muhtarlara!
En garibanının cebinde 4-5 kredi kartı.
Bir masaya 3 kişi. İşe adam değil, adama iş ayarlamaktan başka düşündüğümüz şey yok. Tabi ki torpil, tabi ki ‘uzayan dal bizden olsun!’ mantığı. Şişme kadro, artan maliyetler, yetmeyen bütçeler boşuna mı?
Kendi elimizle kendi gözümüzü çıkartıyoruz Türkçesi. Bindiğimiz dalı kesmek gibi bir şey uygulanan.
*
Döviz artıyormuş, fiyatlar çıldırıyormuş, mutfaklar yangın yeriymiş. Amenna. İnkâr eden yok! Ama hepimiz potansiyel isyankâr!
Araya gireyim de maraza çıkmasın, Diyanet İşlerinin o fetvasını kabullendiğimi, iktidarı yağlayıp ballamak için bunları yazdığımı düşünmeyin!
Biz günahkâr kullar, her şeyi Allah’a havale etmeyi, faturayı Allah’a kesmeyi işin kolaycılığı, sorumluları sorumluluktan arındırmayı seviyoruz.
İnancı alet ediyoruz. Dini afyona çevirdik! Dini, halkı uyutmak için alet haline getiren zihniyetin mensupları, halkın çoğunluğunda başlayan öfke, kırgınlık, isyan kabarmasını ‘sabır-selamet dileyen fetva ile’ karşılayabilecek iken, işin kolayına kaçıp artan fiyatları Allah’a yükledik!
İbadeti unuttuk, İslam’ın gerekliliklerinden uzaklaştık, ne zamanki fiyatlar canımızı yakmaya başladı, ne zaman ki birileri rahatsız oldu, e iktidarı da rahatlatmak lazım, gelsin fetva, gitsin fetva.
*
AK Partili değilim, ama ülkemin selameti için, huzuru, güçlü Türkiye, güçlü yarınlar, bağımsız bir ülke için ilk seçimde oyumu AK Partiye değil, Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’a vereceğim.
Bir de, ki en önemli mesele… Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan’ın yerinde olsam, şu TÜİK denen yalaka kurumu kapatır, enflasyonun neden, nasıl hangi kusurların sonucu arttığını artık çocuklar bile bilirken, fiyatları Allah artırmaz, sadece dağına göre kış verir, kar verir!