Şehrimizin güzide gazetelerinden Manşet Gazetesi’ndeki ilk yazımda, işletme faaliyetlerinin bir nevi karnesi olan gelir tablolarının analizinde engel teşkil eden bir problemi sizlere aktaracağım. Konuya girmeden önce konu seçimime ilham olan olaydan bahsedeyim biraz.
Geçtiğimiz günlerde Sn.Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun bir konuşması dikkatimi çekti. Konuşmasının ana gündemi enflasyon güncellemesi ve kur farklarının yıllara yayılması ile ilgiliydi. Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin bilançolarıyla ilgili en son düzenleme 2004 yılında sermaye düzeltmesi adı altında yapılmıştı. O günden bugüne bilançolarda Vergi Usul Kanunu yoluyla hiçbir ilave düzenleme gerçekleşmedi. TOBB olarak sayın Maliye Bakanı Naci Ağbal’a özellikle şirket varlıklarının yeniden değerlenmesi ve kur farklarının yıllara indirgenmesi konusunda rapor ilettiklerini belirten Hisarcıklıoğlu, çok önemli iki konuya değinmiş oldu. Bu yazıda özellikle ikinci husus olan kur farkı meselesini anlatalım.
İşletmelerin temel mali tabloları bilanço, gelir tablosu ve bunların dipnotlarıdır. Bir işletmenin varlıklarını ve bu varlıkları ne yolla finanse ettiğini bilanço vasıtasıyla görürüz. Bilanço bir şirketin anlık bir fotoğrafını çekerken, gelir tablosu geçmiş dönemden raporun alındığı tarihe kadar olan durumu yansıtır. Bilanço ve gelir tablosu, bir işletmenin bankaları, tedarikçileri, müşterileri için gösterebileceği ve şirketini tanıtacağı bir karnedir aslında. Bu mali tabloları gerçek anlamda okuyabilen ve analiz edebilen kişi ve kuruluşlar, işletmenin alacaklarından borçlarına, gelirlerinden karlılığına, borç ödeyebilme gücünden alacak tahsil devir hızına kadar yüzlerce bilgi çıkarabilirler. Bu bilgiler ışığında bir banka işletmeye borç vermeye karar verebilir ya da bir menkul kıymet yatırımcısı hisse alımında tercihini buna göre belirleyebilir.
Bununla birlikte günümüzde önemi gittikçe artan bir problem, yukarıda bahsetmiş olduğum analizleri sağlıklı yapmamıza engel oluyor. İşte bu problem Sayın Hisarcıklıoğlu’nun da bahsetmiş olduğu kur farklarıdır. Aslında yıllardan beri finansal hayatımızda gündemde olan kur farklarının problem haline gelmesinin temel nedeni, volatilite dediğimiz kur dalgalanmalarının aşırı yüksek seviyelerde gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan anormal zarar ve kar durumlarıdır. Ülkemizde faiz oranlarının düşük olması sebebiyle sıkça tercih edilen borçlanma yöntemi olan yabancı parada uzun vadeli borçlanma şekli, işletmelerin mali tablolarında yabancı para cinsinden risk tutmasını da beraberinde getirmektedir. Bu durum özellikle uzun vadede henüz ödemesi yapılmamış finansal borçların kur dalgalanmasından dolayı kur farkı gideri olarak gelir tablosuna yansımasına neden olmaktadır. Dolayısıyla işletme aslında faaliyetlerinden başarılı bir şekilde kar elde etse de, kurdaki dalgalanmadan dolayı henüz ödemediği yabancı para cinsinden yükümlülüklerinin TL karşısındaki aşırı değerlenmesiyle net kar elde edemez hale gelmektedir. Örnek olarak bir ayakkabı işletmesini ele alalım. 1 milyon TL’ye mal ettiği ayakkabıları 1,3 milyon TL’ye satsın ve bu satışı yaparken 100 bin TL’lik faaliyet gideri yapsın. Ayrıca bu işletmenin üretim binası için almış olduğu 2 yıllık, vade sonunda ödemeli 1 milyon USD’lik bir kredisi olduğunu farz edin. USD/TL kurunun işletmenin krediyi aldığındaki karşılığı 2,92 , 2016 sonu USD/TL kur karşılığı ise 3,53 olarak baktığımızda bu işletme 2016 sonu gelir tablosuna 200 bin TL faaliyet geliri yazarken henüz ana parasını ödemediği krediden 610 bin TL kur farkı gideri yazacak. Yani özetle faaliyetinden 200 bin TL kazanan ayakkabıcı elindeki kredinin riskinden dolayı 410 bin TL zararda görünecek.
Yukarıda vermiş olduğumuz mikro örnekteki olayı şu sıralar Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin çok büyük bir kısmı yaşamakta maalesef. Bu durum şirketlerin sürdürülebilirliğini ve gerçek değerinin belirlenmesini güçleştirmektedir. Ayrıca bu durum gerçekte faaliyetinden kazanan şirketlerin, açıkladığım problemden dolayı zarar etmeleri sebebiyle gelir vergisi ödemelerini de engellemekte ve devletin gelir kaybı yaşamasına neden olmaktadır. TOBB gibi ticaret örgütlerinin bu konuları gündemine alması sevindirici bir gelişme. Yazının gelecek haftaki kısmında bu konuyla ilgili önerilmesini beklediğim çözümleri ve bu çözümler gerçekleşene kadar gelir tablolarını ne şekilde okumamız gerektiği konusunda yazacağım. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.