Milletimiz büyük müktesebatıyla tarihin ve coğrafyanın pek çok rengini bünyesinde barındırmaktadır. Tarih boyunca bu yüzden ülkemizi oluşturan etnisitenin kendi arasında ne etnik ne de mezhepsel bir problemleri olmamıştır. Bu topraklarda herkes kendi halinde, karşılıklı sevgi-saygı çerçevesinde yüz yılarca yaşamışlar ve yaşamaya devam etmektedirler. Var olan farklıklarımız toplumlar tarafından en büyük zenginlik olarak da kabul edilmektedir.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ulus devlet oluşturmak amacıyla uygulanan tek tipleştirme, ret ve inkâr politikaları temel insan hakları bağlamında etnik kimlik ve inanç hürriyeti alanında çok ciddi sıkıntılar oluşturdu. İnsanlar kendi anadillerini kullanamadılar. Cezaevlerinde bile analar kendi evlatlarıyla konuşamadılar. Kendi inançlarını yaşayamadılar. Başörtüsü zulmü bir nesli mahvetti. Hiç bir iktidar bu iki alana el atamadı. Atmak isteyen siyasi partiler kapatıldı, liderleri tasfiye edildi, asılanlar oldu. Taaki Ak parti lideri Recep Tayyip ERDOĞAN askeri ve yargı vesayetini bitirip bu iki alandaki yanlış uygulamaları düzeltip toplumsal barışa çok büyük katkı sağlayıncaya kadar. Risk alınarak başlatılan bu çözüm süreciyle anaların gözyaşları durmuştu.
Türkiye’deki huzur ve barıştan ve ülkenin hızla büyümesinden rahatsız olanlar hemen yeni senaryolarını devreye soktular.
7 Haziran seçimleri zor dönemin başlangıcı oldu. Seçim öncesi oynanan oyunlar maalesef tuttu. Seçim sonuçları açıklandığında tek başına bir iktidar çıkmadığı görüldü, yani siyasi istikrar bitmiş oldu. Bunu amaçlayan şer odakları amaçlarına ulaşarak yeni bir belirsizlik dönemini de başlatmış oldular..
Seçimlerde Ak partiye tek başına iktidarı kaybettiren odaklar yeni oyunlarını da peş peşe devreye koymaya başladılar. Son gelişmelere bakıldığında bu tarz oyunların artarak devam edeceğini söyleyebiliriz. Adıyaman’da bir polis memuru şehit edildi, Suruç’ta ki patlamada 32 vatandaşımız hayatını kaybetti,7 tır ve araçlar yakıldı, Ceylanpınar’da 2 polis memuru evinde ağızları bağlı şekilde ölü bulundu. Diyarbakır’da bir polis memuru şehit edildi. İstanbul’da, Adana’da cinayetler işlendi. Türkiye’nin her yerinde Suruç’taki cenazeleri istismar edenler sokakları terörize ettiler.
Suriye’de DEAŞ’ın bölgeden Türkiye’ye ateş açıldı, bir astsubayımız şehit edildi. Şöyle bir bakınca, son üç yıllık çözüm süreci boyunca olmayanlar bir kaç gün içinde oluverdi. "Kurt dumanlı havayı severmiş" tek parti iktidarı gidince her bir olay bir yerden sökün etmeye başladı.
Keşke bu oyunların olabileceğini öngörüp önceden bozmak için seçim öncesi gerekli tedbirleri alıp tek başına iktidarı koruyabilseydik, olmadı. Maalesef bunda başarılı olunamadı. Küçük küçük hatalarımızı seçmenimiz sarıkartla cezalandırdı ve Türkiye bu sonuca mahkûm oldu.
Asıl bundan sonra ne yapmak lazım? Gemiyi salimen limana yanaştırmak için Partilere de, bizlere de çok ciddi görevler düşmektedir.
Asla ümitsizliğe düşmeyelim, devletimiz güçlüdür, gereken ne ise yapılacaktır.
İstikrarı sağlayacak bir koalisyon kurulamazsa ki -her geçen gün umutlar azalmaktadır- yapılacak bir erken seçimde halkımız gerekli istikrarı sağlayacak bir iktidar çıkaracaktır. Bu dumanlı havanın bir an önce dağılması için gerekeni yapacaktır.
Geçen hafta TRT de Nadine Labaki’nin Peki Şimdi Nereye? Filmini izledim. Filim Lübnan’da Hıristiyan ve Müslümanların bir arada yaşadığı bir köyde geçmekte; köyde kilise cami yan yana. İki kesim arasındaki ilişkiler de gayet iyi. Ne yazık ki, Lübnan’da ve civar köylerde savaş var.
Film de, her iki taraftan kadınların, imam ile papazın bu savaşın; köylerine bulaşmaması için verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Her zamanki gibi erkekler ve gençler çabuk tahrik oluyor. Köyden bir genç iç savaşta köy dışında öldürülüyor, anne köydekilerin tahrik olmaması, istismar edilmemesi için oğlunun cenazesini saklıyor, ölen gencin abisi kardeşinin öldüğünü öğreniyor silahını alıp köye çıkmak istiyor. Annesi kardeşini öldürenlerin köy dışından olduğunu, köylülerin bunu duyarlarsa köyde savaş başlayacağını anlatıyor, oğlunu dışarı çıkmamaya ikna edemeyince, bu oğlunu ayağından kendi vuruyor. Camiye keçiler giriyor, Hristiyanlardan biliniyor. Kiliseye bir şey oluyor Müslümanlardan biliniyor, ama kadınlar köylerini savaşın dışında tutmayı başarıyorlar.
Ya bizde? cenazeler istismar ediliyor! Olaylar büyütülüyor!
Haydi, hep birlikte her türlü acıya rağmen sakin olalım ve acıları paylaşalım! İstismarcılara fırsat vermeyelim! Çocuklarımıza sahip çıkalım! Zaman, bir olma, iri oma, diri olma zamanıdır!
Yapacak çok şey Var çünkü daha! On üç yıllık kazanımları kolay heba etmeyelim!