Bir zamanların, beton kullanılmayan taş binalarıyla ünlü; gri şehri Halep...2006 yılının İslam Kültür Başkenti... Şimdi harabe bir şehir... Geçtiğimiz hafta televizyonda, savaş öncesi ve bugünün Halep'ini anlatan bir haber programı izlemiştim. Hayal gibi… Tarihi Halep Çarşısında neşe ile alışveriş yapan insanları, caddelerdeki lüks araçları, parklarda oyun oynayan çocukları gördüm... Ve gerçekle yüzleştim... Bombalarla enkaza dönmüş, hayalet şehir ‘Halep’ karşıma çıkınca bir tuhaf oldum... Empati yaptım... Allah korusun, ülkemi düşündüm... Yazar Mehmet Soysal, ‘Halep’te bir sabah' başlıklı, trajik bir yazı kaleme almış. Halep’teki katliamı ve çaresizliği anlatıyor Köşesinden bazı alıntılar aldım... 'Güzel şeylerden bahset-mek istiyoruz, lakin dünyada olup bitenlere baktıkça içimiz kararıyor... Acıya dair ne varsa gelip yüreğimize bir dağ gibi çöküyor... Dr. Erkan Aydın dostumuz Halep’teki katliamın ve çaresizliğin bir fotoğrafını paylaşıyor bizimle... Ve Berna Lâçin’in bir sonbahar resminin altına “Düşen bir yaprak görürsen, beni hatırla demiştim” yazdığı bir iki satır düşüyor aklımıza... Fotoğrafa baktığınızda gözlerinizdeki yaşa engel olamıyorsunuz. “Batı seyrediyor” diye sitem ediyoruz ama Şanghay Beşlisi ve Arap dünyası da üzüntüsünden gözyaşı dökmüyor! Ve anlıyoruz ki gerçekten sözün bittiği ve insanların çaresiz bırakıldığı çıkmaz bir sokaktayız'… ‘…Yıkılmış bir kentin sokaklarında kurtarılmayı bekleyen binlerce insan, tükenmişliğin sendromunu yaşıyor’… Büyük bir dram yaşanıyor sınırlarımızın öteki tarafında... Dünya seyrediyor... Arap dünyası seyrediyor... Türkiye yalnızlığı oynuyor... Şair Orhan Veli; ‘İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı’ şiirinde ne güzel anlatıyordu ‘Yedi Tepeli Şehri… Bizlerde Halep'i dinliyoruz, ellerimiz yüreğimizde...