Geçtiğimiz hafta Beşiktaş'ın, Napoli'yi yendiği maç ile sevinmiştik… Fenerbahçe’nin, Manchester United'a mağlup olmasıyla da üzüldük.
Diğer temsilcilerimizden; Osmanlı spor’un, İspanya’nın güçlü takımlarından Villarreal ile 2-2 beraberliğine ve Konya spor’unda Portekiz’in Braga takımıyla 1-1 berabere kalmasına da üzüldük. Pazar günü ise voleybolda, Eczacıbaşı ve Vakıfbank ile gururlandık. Filipinler’in başkenti Manila'da düzenlenen şampiyonada; Kadınlar Dünya Kulüpler Voleybol Şampiyonası'nı üst üste 2. kez kazanan Eczacıbaşı VitrA, şampiyonluk kupasını aldı. Vakıfbank ise dünya üçüncüsü olarak bronz madalya aldı. Sporun hangi dalı olursa olsun, ulusal maçların coşkusu bir başka oluyor. İçinde Türkiye olduğunda, sahadaki maça hem heyecanımızla hem de hareketlerimizle ortak oluyoruz. Öz eleştiri yaparsam; spor ile iç içe olduğumu söylersem haksızlık etmiş olurum. Sporun ses getiren hangi branşı olursa olsun aktif olarak ilgilenemiyorum. Yürümek dışında sportif faaliyetlerden oldukça uzağım. Bir itiraf daha; yıllardır Kahramanmaraş’ta yaşıyorum... Bir gün olsun Kahramanmaraş sporun maçlarına gidemedim. Açıkçası, uluslararası maçlar dışında iyi bir izleyici değilim. Dört büyüklerin kendi aralarında oynadıkları derbi maçlarına da uzağım. Ama, Avrupa veya dünya çapında sportif başarı yakaladığımızda formanın rengi ne olursa olsun fanatik bir taraftar oluyorum. Milliyetçilik duygusu genlerimizde var. Aynı zamanda duygusal bir milletiz, o yüzden sevincimizi de üzüntümüzü de uçlarda yaşıyoruz. Duygularımızın tavan yaptığı günlerde kendimizi kaybettiğimizde oluyor... Bunun adı da memleket sevgisi... Biz böyle bir milletiz... İçinde Türkiye olduğunda bir başka oluyoruz... Bir söz de sporculara; uluslararası arenada her maç sporcunun kendi ülkesine verdiği bir hizmettir. Formanın hakkını vermek de kendi onurlarıdır... Eczacıbaşı ve Vakıfbank oyuncularını tebrik ediyorum... Yürekleriyle mücadele ettiler...