Ülkelerin zenginliğini ve kalkınmasını belirleyen iki faktör, sermaye ve emek, kendi içinde değişik özelliklere sahiptir. Ekonomideki dengeler değiştikçe bunların davranışlarında bazen farklılıklar bazen de benzerlikler olabilir. Çoğu zaman birbirini tamamlayan zeminde buluşmalarına rağmen, sermaye ve emek özellikle refahın paylaşımında bir çatışma ortamı içindedirler.
Bölgesel kalkınma, bölgesel emek ve sermaye piyasasını da içinde barındırır. Sermaye hareketlerini şimdilik bir tarafa bırakarak emeğin ülkemizde nasıl şekillendiğini ve hangi karakteristik yapıya sahip olduğunu işgücü piyasası içinde irdeleyelim.
……
Ama önce genel işsizlik ve istihdam da son durumu özetleyelim: 2017 yılında işgücümüz 31 milyonu aştı. Bunun 28 milyondan biraz fazlası istihdam ediliyor, yani bir işte çalışıyor. Tarım ve sanayide beşer milyondan fazla insan istihdam edilirken, diğer kalanı genel olarak hizmetler sektöründe kendine yer buluyor. Tüm yılı Türkiye genelinde incelediğimizde ise işsizlik oranını % 10,9, istihdam oranını da % 47 olarak görüyoruz.
İşgücü piyasası bu görünümü ile ürün ve sermaye piyasalarından biraz ayrışmış durumda. Örneğin, ekonomik büyümede elde edilen % 7’nin üzerindeki bir oranının işsizliğe etki etmemesi bu ayrışmanın en hissedilir görüntüsü ve üzerinde araştırma yapılması ve sorgulanması gereken bir olgusudur. İşsizliği azaltmayan ve refah payını en uygun dağıtmayan bir ekonomik büyüme bazı zamanlarda hane halkı ve üreticilere de zarar verebilmekte ve çoğu zamanda sorgulanabilmektedir.
……
Geçtiğimiz yıllarda, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) AB istatistiklerine uyum kapsamında 7 coğrafik bölgeyi 9 geniş ekonomik coğrafya bölgesine ayırdı. Ve ilginçtir, işsizliği ve istihdamı bu bölgelere göre analiz ettiğimizde, geniş aralığı olan bir dağılım ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Özellikle, grafikte verildiği üzere, İstanbul gibi ekonomik aktivitelerin yoğun, gelişmişlik seviyesi yüksek olan bölgelerde işsizlik % 14’leri bulurken, Batı ve Doğu Karadeniz ekonomik bölgelerinde işsizlik şaşırtıcı bir şekilde düşük bazen de % 4’lerin altında çıkmaktadır.
Doğal olarak akla hemen bölgelerin işsizlik rakamları üzerindeki ağırlıkları ve daha da önemlisi neden bu kadar farklı davranışlar sergilediği soruları geliyor. Yanıtlar sanayileşme ve tüm ekonomik etkilerin doğrudan hissedilip hissedilmemesi kapsamında verilebilir. Gelişmiş bölgelerin işsizlik oranı hemen hemen günlük ekonomik kararlardan ve küresel davranışlardan etkilenirken, daha çok yerel kaynaklara bağlılığın ve tarımsal faaliyetlerin fazla olduğu bölgelerde bu etki zayıflamakta ve işsizlik düşük gözükmektedir.
Daha detaylı bir analiz yine farklı özellikleri ortaya çıkarabiliyor… Bunlardan bir tanesi emek arzı dediğimiz işgücüne katılma oranının diğer benzer ülkelere göre oldukça farklı bir karakterde olması. Bölgelere göre istihdam edilenlerin sayısı ile işgücüne dahil olmayanların sayısı ve oranının birbirine çok yakın olması çok ta alışılmış bir istatistiki veri benzerliği değildir. Örneğin İstanbul’da 5,6 milyon kişi çalışırken, yaklaşık 5 milyon kişi de işgücünde değil. Aynı anlamda, Batı Anadolu Bölgesi’nde bu sayı her iki grupta 2,78 milyon kişi olurken, Akdeniz Bölgesi’nde işgücüne dahil olmayanlar çalışan sayısından bile fazla olmuştur.
Öte yandan, bu rakamları harmanlayıp gelişmiş ülkelerdeki işsizliğin belirlenmesinde kullanılan diğer ölçüleri/yöntemleri de uyguladığımızda, TÜİK’in verdiği işsizlik rakamları yanında geniş işsizlik veya çalışılan saate bağlı işsizlik oranlarında farklılıklar çıkacaktır. Belirttiğimiz bölgesel rakamlar tamamen dar anlamda işsizlik oranı ve sayısını verirken, nedenleri farklı da olsa işgücüne dahil olmayan ama hemen çalışabilecek durumda olanları da kattığımızda, işsizlik oldukça yukarılara çıkabilecektir.
Bunun yanında, işsizlik anketleri yapılırken sorulan sorular bölgesel bazda işsizliğin içeriğini ve oranını da etkilemiyor değil. Örneğin “son 15 gün içinde ailenizin işinde ücretli veya ücret karşılığı olmadan çalıştınız mı” sorusunun yanıtında elde edilecek verilerin ayrışması, gelişmiş bölgelerle gelişmekte olanların rakamlarında farklılıklar yaratacak ve dağılımı daha da bozacaktır. Bu eksikliği veya tam da doğru olmayan soru tiplerini değiştirmek ve bölgesel özelliklere göre ayarlamak sanırız işsizlik oranlarındaki yakınsamayı hızlandıracaktır.
Detaylar oldukça fazla…. ama kısa ve net olan, acil olarak bölgesel kalkınma planlarının yeniden, hem de yapısal kapsamda ele alınması gerekliliğidir. Teşviklerle değil, yol yapma ile değil sadece, yerelin ekonomisini geliştirecek, köy ve kırsalda işgücünü tutacak planlamalarla hayat bulacaktır bu.
Nasıl mı?
Başka bir yazıda ayrıntılarıyla irdeleyeceğimiz, Nobel Ekonomi ödüllü, Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Paul Krugman’ın başını çektiği bölgesel-yoğunlaştırılmış, sanayi ve “tarıma dayalı sanayii’nin lojistik ve uluslararası ticaret ile bütünleşmesine dayalı yaklaşımı ile.
Çoğu ülke başardı bunu…..
Bizim önümüzde engel yok!
İşsizlik oranı (%), İBBS 2. Düzey, 2017
Kaynak: TÜİK
Verimli bir hafta sizlerin olsun!
Prof. Dr. Veysel ULUSOY
Yeditepe Üniversitesi Öğretim üyesi
@ekonomikanaliz