İstişare, bir şeyi kanaat önderleriyle tartışarak karar verme, danışma anlamına gelen bir kelimeden bahsetmek istiyorum.
Fikir alış verişi de diyebiliriz bunun adına, zira insanların olduğu yerde olaylara bakış tarzının farklı olması çok doğaldır. Bunun içindir ki müminlerin yaşadığı her coğrafyada istişareyi onlara Allah emretmektedir. Ali İmran Suresinde Allah (cc) Peygamberimiz (sas)’e hitaben buyuruyor ki:
“Onlar için Allah’tan bağışlanma dile. İş konusunda onlarla müşavere (istişare) et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, O’na dayanıp güven. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Ali İmran,159)
Gerçekten de Peygamberimiz hayatı boyunca her konuda ashabıyla, muhtereme eşleriyle, akil adamlarla istişare etmiştir. Bazen katılmadığı konularda bile onların kararına uyduğu olmuştur. İki örnek verecek olursak:
Uhud Harbi öncesi müşriklerle nasıl bir savaş yapılması konusunu ashabıyla istişare etmiş, müdafaa harbi mi, meydan muharebesi mi yapalım fikri tartışılırken tıpkı şimdi liderlerin etrafındaki danışmanlar gibi heyecanına kapılıp meydan harbi isteyen bilhassa genç sahabeler Peygamberiz (sas) zırhını giymek için odasına girdiğinde Hz.Ebubekir tarafından uyarılmışlar. “Efendimizin fikrini sormadan kendi fikrinizde neden ısrarcı oldunuz? O vahye muhatap bir Peygamber değil mi?” dediğinde çok pişman olmuşlar. Bu arada Peygamberimiz zırhını kuşanıp gelmiş olduğundan, O’ndan özür dilemeleri kararı değiştirmemiş. Efendimiz onlara “Bir Peygamber zırhını giydi mi savaşmadan çıkarmaz” buyurmuştur. Sonuç malum; bir yenilgi ve yetmiş şehide mal olan bir kayıp. İslam tarihi bu gibi çok örneklerle doludur.
Yine Hendek Savaşı öncesi ashabıyla istişare eden Efendimiz (sas), Selman bin Farisi’nin bir görüşünü benimseyerek Medine etrafına hendekler kazdırmış. Böylelikle düşman kuşatması kazasız atlatılmıştır. Ashab-ı Kiram da Uhud’dan ciddi bir ders çıkardığını ispat etmiştir.
Hudeybiye Anlaşması’nın imzalandığı gün Ashab-ı Kiramın bu anlaşmayı kabullenmeleri çok zor olmuş. Efendimiz (sas) başlarını tıraş ettirip kurbanlarını kestirmelerini istediğinde Hz.Ömer dahil bir çok sahabi o an için emre itaat etmek istememişlerdi. Efendimiz, gün görmüş tecrübeli hanımı Ümmü Seleme validemizle çadırında istişare etmiş. Ümmü Seleme (ra)’nın “Ya Rasulellah, ashabınız sizi çok sever, bakmayın heyecanlarına siz kurbanınızı kesin, herkesin göreceği yerde tıraşınızı da olun, onlar size uyacaktır.” deyince Efendimiz (sas) eşinin tavsiyesine uymuş. O’nun bu kararlılığını gören sahabe de sükunete kavuşmuştur.
Bedir Harbi sonrası esirlere yapılacak muamele görüşülürken de şöyle bir tecrübe yaşanmıştı. Bedir esirlerinin hakkında; Hz.Ebubekir fidye alıp esirleri salalım diyordu. Hz.Ömer ise bunlar dini yalanladılar, boyunlarını vuralım diyordu.
İstişare heyeti Hz.Ebubekir’in görüşünü benimseyince fidye alınıp esirler serbest bırakıldı. Hz.Ömer hiç itiraz etmedi. Lakin inen ayet-i kerimede Peygamberimiz (sas) şöyle uyarıldı: “Eğer daha önce Allah’tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka bir azap dokunurdu.” (Enfal,68)
Hz.Ömer haklı çıkmıştı ki vahiy O’nun görüşü üzerine inmişti. Demek ki bazen istişareye rağmen lider de yanlış karar verebilirdi. Lakin Allah Ğafur ve Rahîm’di, müminleri affetti.
Rasulullah (sas) bu hadise üzerine “Eğer bu aldığımız fidyeler sebebiyle Allah’ın azabı inseydi, Ömer’den başkası kurtulmazdı” buyurmuşlardır.
Bu kadar örnekten sonra şimdi gelelim günümüz hadiselerine. Biz, halkı Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Liderlerimiz özel hayatlarında dikkatli birer Müslüman olsalar da, bu Anayasa ile memleketi idare etmek zorundadırlar. Düşüncelerini hayata geçirmelerine engel olan bu 12 Eylül Anayasasının yanında, bir çok vesayet mihraklarıyla mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Buna bir de iç ve dış düşmanların hain tuzaklarını, hilelerini, stratejik ortağımız ABD’nin iki yüzlü tavırlarını, AB’nin artık gizlemediği aleni düşmanlığını katarsanız Allah yardımcıları olsun demekten ve onlara dua etmekten başka çaremizin olmadığını görürüz.
Gelin görün ki, bizden beklenen bir sahabe teslimiyeti iken her olayda esefle görüyorum ki, ağzı olan konuşuyor, tıpkı takım tutar gibi fanatik birer taraftara dönüşüyoruz. Siz devlet idaresini ne zannediyorsunuz.
Bizim uykuya feda ettiğimiz bir çok geceler devlet adamlarımızın sabahlara kadar müzakerelerde damar çatlattığını bilmiyor musunuz? Yoksa hafife mi alıyorsunuz?
Son yüz yılın yetiştirdiği çok az sayıdaki yetişmiş devlet adamlarımızı bozuk para gibi harcamamalıyız. Onlar kendi aralarında yaptıkları istişarede isabet etmiş de yanılmış da olabilirler. Bize düşen, sorulursa görüşümüzü bildirmek, sorulmazsa alınan kararlara bir Hz.Ömer gibi teslim olmaktır. Velev ki tarih sizi tasdik etse bile.
Şimdi sosyal medyaya, gazete köşelerine, mahfillere ekranlara bir göz atıyorum da, Ziya Paşa’nın
Onlar ki verirler laf ile dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüp (pislik) bulunur hanelerinde.
dediği gibi, akıl verenden geçilmiyor.
Kendi evinin düzenini sağlayamamış nice adamlar hiç bilmedikleri konularda dedikodu, laf getirip götürme, itham, iftira, yalan sayılabilecek her türlü silahı kuşanmışlar bu ümmetin birliğine, uhuvvetine kardeşliğine zarar veren faaliyetlerde bulunuyorlar.
Allah’tan korkmalıyız. Son 200 yılın önümüze çıkardığı tarihi iktidar olma fırsatını çok iyi değerlendirmeliyiz. Tarafların büyük bir teslimiyetle ve tarihe altın harflerle yazılacak fedakarlık ve ferağatlarını basit günlük çekişmelerimize çerez yapmamalıyız.
Hem iki lider fevkalade medenice ve İslami duyarlılıklarından hiç taviz vermeden ümmetin işini hal ve fasl ediyorlarsa, hele hele gadre uğradığını düşündüğümüz Başbakanımız Hz.Ömer’in görevden aldığı Hz.Halid bin Velid gibi büyük bir kadirşinaslıkla, bulunduğu, anasının ak sütü gibi helal mevkiini ümmetin istikbali ve istiklali için terk ediyorsa biz üçüncü şahıslara ne düşer kardeşlerim.
Şimdi bütün dualarımız bu ümmetin Reisinin tıpkı Hz.Ömer Efendimiz gibi, isabetli bir kararla bütün mazlum coğrafyaların yüreğine su serpecek Ebu Ubeyde bin Cerrah gibi bir lideri bulup çıkarması ve kazasız belasız yoluna devam etmesidir.
Herkes hata yapar. Lakin ictihad yapan ve isabet eden liderler iki sevap, yanılanlar bir sevap alırlar.
Kalın sağlıcakla.