Bu ‘Asiye nasıl kurtulur?’ gibi bir şey oldu! Açık ve net, gemi su almışken, tayfalar ve yolcular kendini güvenli limanlara atmışken, gemi de karaya ha vurdu ha vuracak halde iken, doktorun reçeteye ‘Kendi haline bırakın, ne yerse yesin!’ tavsiyesi iktidarı uman, iktidardan dem vuran partinin ne hallere geldiğinin faturasını kime keseceksiniz!
Önce genel merkeze, Meral Akşener’e.
Bana göre, seçimden yenilgi ile çıkan ittifak kaybedenler kulübünün en etkin isimleri olan hem Kemal Kılıçdaroğlu, hem de Meral Akşener, ‘Bizden buraya kadar, kusura bakmayın, size başarı hikâyesi yazamadık, kusura bakmayın, hakkınızı helal edin!’ diyerek koltuklarını ekip ruhu ile çalışacak kimselere bırakmalılar.
Değişim her derde devadır, iyi gelir! Bakın, dün alkışlayanlar, yanındayız diye nara atanlar, kapı gösterircesine, güle güle demeye başladılar.
Nankör püsük, pardon nankör siyaset!
*
Seçim kaybedilince küsen, kırılan, sitem eden, ayrılık şarkıları söyleyen çok olur. Beklentileri karşılanamayan, listelere giremeyenler, kahır dolu mektuplar, sosyal medya paylaşımları ile linçe kalkışırlar.
Bunlardan biri de aslen Elbistan’lı olan, Av. Günay Kodaz idi. O da bayrak açtı, yelkenler fora diyerek kazan kaldırdı, zehir zemberek açıklama ile sanki veda edenler kervanının başını çekiyor gibiydi.
İşte o sitem dolu, kahır dolu paylaşım;
“İYİ Partimiz Genel Başkanı Sn. Meral Akşener‘in son 2 yıllık görüşme ve randevu defterine bakarsanız birçok Kurucular Kurulu Üyesi, GİK Üyesi, MDK Üyesi, hatta bazı milletvekillerinin, il başkanlarının hiç randevu alamadığını göreceksiniz…
A takımı ile görüşmekten imtina eden Sn. Genel Başkan bu kadar mı meşgul? Sosyal medyada paylaşılan resimlere bakarsanız da bazılarına hep vakti var! Bu tavrı reddediyorum. Biz kendisi samimi ve kucaklayıcı, ulaşılabilir olduğu için kendisini benimseyip, savunduk ve yol yürüdük. Bu tavrı da kabul edilebilir bir tavır değil.
Ben MHP’de demokrasi mücadelesi verdiğimiz vakitlerde ki o samimi ve ulaşılabilir, istişare edilebilinir Akşener’i istiyorum. Çünkü ben o Meral Akşener’in peşine düşüp geldim. Bu tarz bizlere kapı duvar olan Sn. Akşener’in peşine düşüp gelmezdim!”
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur derler ya, dibine kadar doğruymuş!
*
Ne vardı yani, hadi diyelim ilk sırayı Çabukel’e verdiniz, ikinci sırayı o kadar yazılarımıza, canlı yayındaki yorumlarımıza ve bizatihi uyarılarımıza rağmen (seçimden önce, KSÜ karşısında kurulan koordinasyon merkezine demir atan genel başkan yardımcısı Rıdvan Uz’un yüzüne karşı söylemiştim, ki herkes de oradaydı) 2018’deki hataya düşüldü, kulaklarında pamuk vardı ya da kulak arkası edilmiş olmalı ki, 2. sıra adayı için kuzey ilçeleri, özellikle Elbistan görmezden gelindi, bu ilçede, bu yörede karşılığı olan bir Abdullah Paksoy, bir Kerim Yılmaz görmezden gelindi.
Bu da beklenen felaketin ‘geliyorum’ diyeni oldu. Haliyle kuzey ilçelerinden beklenen oy gelmedi. Kendi ayağınıza kurşun sıktınız, kendi elinizle kendi gözünüzü çıkarttınız! Bindiğiniz dalı kestiniz!
Sizi öpen kuzey ilçe seçmeni oldu!
*
Gelelim Asiye’nin, pardon İyi Parti’nin nasıl kurtulacağı meselesine!
Oturup sohbet ettiğim partili dostum bu soruyu sordu bana. Ne bileyim, genel başkan değilim, milletvekili adayı, il başkanı da değilim ki, bir önerim olsun.
Israr edince, köşede bucakta kalan bilgi kırıntılarımla izaha çalıştım, şunu söyledim; “Belli oldu ki bu kadro ile hedefe varılamayacak. Gemi su almışken, deneyimli bir kaptan gereke size! Gemiyi sağ salim karaya çıkartacak, yolcuların can güvenliğini sağlayacak emin biri. Madem milletvekili adayı göstermediniz, delege bile yazmadınız, bu konuda deneyimi olan Murat Aras can kurtaran simidi olabilir!”
Gülümseyen dostum, ‘İçimden geçeni okudun Mehmet abi, duayen gazetecilik bu işte!’ demesin mi?
*
Bu analiz yazım son seri. Pehlivan tefrikasına döndü diyebilirsiniz.
Ha, şunu da yazmadan geçemeyeceğim, samimi söylüyorum, keşke sevgili Ahmet Çabukel milletvekili olsaydı, keşke meclise gitseydi. Çok istedim. Ama olmadı. Olsaydı da, farklı bir siyasetçi profili ile karşı karşıya kalacaktık. Mecliste en çok onun sesi çıkacak, şehrimin derdi, sorunları onda vücud bulacaktı.
Olsaydı kılıcının hem önü, hem arkası kesecekti, partide tek adamlığını ilan edecek, astığım astık, kestiğim kestik deyip, kendi borusunu öttürecekti. Bu da parti içinde nasıl karşılanır, nasıl karşılık bulurdu, bilemem.
Siyasetten anlayan biri değilim.
*
Gelelim Asiye’nin nasıl kurtulacağı meselesine. 1969 yılında, Vasıf Öngören tarafından yazılan bir oyun. Daha sonra sinema filmi olarak çekildi, başrollerini Müjde Ar ile Hümeyra oynadı. Filmde Besim ustanın Asiye’yi nasıl sıkıştırdığını izlemiş olmalısınız.
Şimdi…
Siz de yukarıyı sıkıştırın, yenilikten ve değişimden söz edin! Olmuyorsa olmuyor deyin!
‘Biz bu işi başaramadık, sizi temsil edecek heyecanı, enerjiyi, performansı sergileyemedik, istifamızı kabul edin!’ deyin canımı yiyin.
Yok istifade ise niyetiniz, başka sorum yok hakim bey!
*
NOT: Birkaç kez İYİ Parti’ye dair analizlerim, yorumlarım çok okundu. Niyetim onu, bunu itibarsızlaştırmak değildi. Farkına varmadan hata da yaptığıma inanıyorum, kırdıklarım olmuş. Dostlar sitem ettiler, kahırda bulundular. En çok da İl Başkanı sevgili Süleyman Tekerek için ileri sürdüğüm iddiaların sahiplerini yaraladığını söylediler.
Kırdıklarım, incittiklerim için özür dilerim.
Bu arada, babası, çok sevdiği büyüğünü kaybetti. Başsağlığı diliyorum.
Diğer taraftan, seçimin ve milletvekilliğinin kaybedilmesi ardından, seçim bürosunun satılığa çıkartılması çok eleştirildi. Sevgili Ahmet Çabukel sahibi ise, satabilir, ama bunu hemen değil de, aradan bir müddet zaman geçmesini bekleyebilirdi. Sanki intikam alır gibi, ‘ne haliniz varsa görün, nerede oturursanız oturun, nereye çay kahve içerseniz için, karnınızı nerede doyurursanız doyurun’ der gibi, sıcağı sıcağına satılığa çıkartmasını ben de doğru bulmadım. Her ne kadar Süleyman Başkan yok dese de, yalanlasa da, avukata olmadığı halde savunmaya geçmiş olsa da olayı, ortaya dökülen belgelerde her şey ayan beyan ortada.
Partiden giden gidene… Bu saatten sonra da kimseyi tutamazsınız zaten. Madem toparlanmak isteniyor, radikal değişiklik iyi gelir. Ama bu hezimetin, bu kopuşların, bu ayrılıkların, bu kırılganlıkların bir faturası, sorumlusu olmalı.
Beni sorgulayacağınıza, beni yargılayacağınıza bir de aynaya baksanız iyi olur!
Neyse…