Dün İstiklal Marşı’nın kabulünün 96.yıl dönümü idi. Bugünkü yazımda bilinmeyenleri ile İstiklal Marşı ve Mehmet Akif’i anlatacağım…
İstiklal Marşımız, Ankara’daki ‘Taceddin Dergâhı’nda’ uykusuz, sıkıntılı bir 48 saatin eseri… Kurtuluş Savaşı yıllarında, toplumda milli bilinci güçlendirmek, bağımsızlık coşkusunu artırmak ve aynı zamanda bağımsız bir devlet olmanın da gereği olduğu için bir milli marşa gerek duyuldu. Milli marş için bir yarışma düzenlenmişti. Para ödüllü yarışmaya 724 şiir katılmıştı ama hiçbiri marş olacak değerde bulunmadı. Akif, yarışmaya meclis’teki sıra arkadaşı Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Bey'in teşvikiyle katılıyor.
Hasan Basri Bey anılarında bunu şöyle anlatıyor:
Akif Bey'in yanımda olduğu bir zaman, elime bir kâğıt parçası alarak, onun dikkatini çekecek bir tarzda yazmaya başladım.
-Ne yazıyorsun?
-Marş... İstiklal Marşı yazıyorum.
-Yahu sen ne adamsın? Seçilecek şiire para ödülü verileceğini bilmiyor musun? İçinde para olan bir işe nasıl katılıyorsun?
-Yarışma kaldırıldı? Seçilecek şiire ne para verilecek, ne de her hangi bir ödül. Milli Eğitim Bakanı bana güvence verdi.
-Ya, o halde yazalım.
İşte böylece yazılmaya başlanan ve 48 saatte bitirilen;’ Kahraman Ordumuza’ adlı şiir, imzasız olarak Milli Eğitim Bakanlığının seçici kuruluna sunuluyor. Ve mecliste büyük bir coşkuyla kabul ediliyor. İşte bilinmeyenler: İstiklal Marşımızın 571 hece ve 1453 harften oluştuğunu çoğumuz bilmeyiz… 571: Peygamberimiz (s.a.v)'ın doğduğu yıl, 1453: İstanbul’un fethi… Mehmet Akif’in gerçek ismi Mehmet Ragif’ti. Fakat insanlar Ragîf adını yanlış telaffuz zannederek kendisini "Akif" diye çağırmışlardır. 1989 yılında girdiği okulu 1893'te birincilikle bitirir. Aslında okulu birinci olarak bitirmek gibi bir amacı yoktur ama bir hocasından okul birinciliğini Ermeni bir öğrencinin alacağını öğrenir. Bunun üzerine günlerce ders çalışır ve okulu birincilikle bitirir. Büyük şair yalnız bir insandı... Mehmet Akif, 1908 Temmuz'unda sokağa fırlayan mitingcileri eleştirdiği için, “hürriyete düşman zavallı”, Halide Edip’in önerdiği Amerikan mandasına karşı çıktığı için, azınlıklar tarafından “ortaçağ kafalı tehlikeli adam”, Mısır’da entari giyip dolaşmak yerine ceket, pantolon ve Frenk gömleği giydiği gerekçesiyle “Hristiyan Âkif, gâvur Âkif” olarak tanımlanıyordu. 27 Aralık 1936… Beyazıt Camii’nin musalla taşında bir tabut, üstünde ne bir bayrak var, ne de bir örtü… Cami avlusunda cenazeyi bekleyen şair Mithat Cemal, "bir fıkara cenazesi olmalı" diye düşünüyor. O anda Emin Efendi Lokantasının sahibi Mahir Usta elinde bir bayrakla cenazeye koşuyor… Sonra yüzlerce genç ortaya çıkıyor, çıplak tabutunu üniversitenin büyük bayrağına sarıyorlar. Defnedileceği Edirnekapı Şehitliği’ne kadar omuzlarda taşınıyor.