Britanya İmparatorluğunun varisi İngiltere monarşisinin 70 yıllık kraliçesi 2. Elizabeth öldü ölücü derken sonunda her fani gibi bu dünyadan göçtü gitti. Belki gelmiş geçmiş en güçlü kraliçe olamadı ama en uzun tahtta kalma (1952-2022) unvanının sahibi olmayı başardı. Tahta oğlu Edinburgh Dükü ve Galler Prensi 3.Charles oturdu. Artık tahtın sahibi bir kral! “Yaşasın Kral, Çok Yaşa Kral Hazretleri” tezahüratları Buckingham Sarayının duvarlarında çınladı.
Sahi bu adamların demokrasisi bizimki gibi değil mi? Ne biçim demokrat bunlar? Hangi çağda yaşıyoruz da hâlâ kral-kraliçe, dük, kont, prens unvanları dünyanın en önde gelen gelişmiş bir Batı ülkesinde nüfuzunu ve saygınlığını koruyor. Yahu bunlar bizden geri mi ne? Biz her fırsatta padişahlara, sultanlara söverek ne kadar medeni ve ileri olduğumuzu dünyaya ilan ediyoruz. Ne kadar hain, gerici, gafil gibi kötü sıfatlar varsa padişahlara yapıştırarak deşarj oluyoruz. Adamlara bak sen! Bize geçmişimize sövdürürken kendileri “Yaşasın Kral-kraliçe” naraları atıyor. Bu işte bir hinoğlu hinlik var. Adamlar meşruti monarşi ile yönetiliyorlar da bundan rahatsız olmuyorlar!
Tarih kitaplarımızda öğrencilere hep 1.Dünya Savaşının sonunda dünyada hanedan rejimlerinin yıkıldığını ve imparatorlukların dağıldığını anlatırız da, bunun geneli ifade etmediğini anlatmayız. 1.Dünya Savaşının sonunda İngiliz İmparatorluğu hem gücünü hem hâkimiyet alanını hem de kraliyet hanedanı nüfuzunu artırdı. Aslında İngiltere 1.Dünya Savaşında kendine rakip imparatorlukları ve hanedanların sonunu getirerek rakipsiz kalmayı başarmış oldu, o kadar.
Kralın taht töreninde dikkat çeken bir husus da “Anglikan Kilisesine bağlı kalacağına” dair yemin etmesi oldu. Bunlarda lâiklik filan da yok. Ne demek kralın kiliseye bağlılık yemini etmesi? Her halde bu işe Fransızlar çok içerlemiştir. Dünyaya lâikliği ihraç ederek dinlere haddini bildirdiler ama bir türlü şu tilki (!) İngilizlere söz geçiremediler.
İngiltere Windsor Hanedanının nimetlerinden istifade etmeyi iyi biliyor. Kraliyet tacında birçok eski sömürge ülkesinin taşları var. Yani İngiliz Monarşisi o taç sayesinde birçok eski sömürgesiyle “İngiliz Milletler Topluluğu” adı altında kültürel, ekonomik, siyasi, askeri bağlarını devam ettiriyor. Avusturalya, Yeni Zellanda ve Kanada bunların başında gelenler. Avusturalya Parlamentosunda milletvekilleri hâlâ kraliçeye (artık krala) bağlılık yemini ederek resmi görevlerine başlayabiliyorlar. Yani İngiliz Monarşisine bağlılık yemini etmeden milletvekilliği yapamazsın, aksi halde avucunu yalarsın. Geçenlerde Avusturalya’da Aborjin kökenli kadın milletvekili yemininde “sömürgeci kraliçeye bağlı kalacağıma” diye yemin etmeye çalışarak tepkisini dile getirmişti. İlginç!
Kudretli ve şöhretli İngiliz tacı bu gücüne ve etkisine denizaşırı coğrafi keşifler ve sömürge hareketleri ile kavuştu. 17. Asırdan itibaren Kuzey Amerika’da Hollanda’nın yerini almaya başladı. İlk kez Hollandalı sömürgecilerin kurduğu “New Amsterdam”ı New York’a (Yeni York) çevirdi. Malum, York şehri İngiltere’nin tarihi ve mühim kentlerinden birisi. Kuzey Amerika’yı yeni İngiltere etme isteğinin bir tezahürü olarak şehre New York adını verdiler. Kıta içinde hızla ilerlediler. Fransızlarla savaşıp Kuzey Amerika’da Fransız varlığına son verdiler. Kızılderili nüfusunu kırmak için yerli halka “çiçek mikrobu” bulaştırılmış binlerce battaniye dağıttılar! Amerikan yerlilerinin tanımadığı çiçek hastalığı on binlerce yerlinin ölümüne yol açtı. Ne de olsa vahşilere “medeniyet” götürüyorlardı!
17. asrın başlarından itibaren Hint Okyanusuna musallat olan İngiliz Kraliyet tacı, bölgenin can damarı olan Hindistan’a el attı. Portekizlilerin yerini aldı. Girişimlerini ticari yollarla başlattılar. Bu amaçla 1600 yılında “The East İndia Company”yi (Doğu Hint Şirketi) kurup Hint kıyılarından itibaren kıta içine girmeye başladılar. Şirket askeri güce de sahip olarak Hindistan sömürgesini kraliyet tacının en kıymetli mücevheri hâline getirdi. Zamanla tüm Hindistan’a sahip olup, 1858’de Babür Türk İmparatorluğuna son vererek Hindistan’daki 9 asırlık Türk hâkimiyetini sonlandırdılar. Bununla da yetinmeyip Hint Kumaşı üretimini düşürerek, ülkeye İngiliz tekstil ürünlerini sokmak için iğrenç bir fiile imza atmaktan çekinmediler. Kaynaklara göre 50 bin kadar Hint tekstil ustasının sağ el başparmaklarını kesip, onların kumaş tezgâhlarının mekiklerini kullanmalarının önüne geçerek, Hint kumaşı üretimini düşürüp kendi mallarını Hindistan’a sokmayı başardılar. Ne de olsa her şey topraklarında güneş batmayan Kraliçe Victoria’nın âlî menfaatleri içindi!
19. asırda Doğu Hindistan Şirketi, Çin pazarında yer alarak ekonomik krizini aşmak ve bu ülkeyi sömürgeleştirmek için Çin’e afyon satmaya başladı. İmparator bunu yasaklayınca yanına Fransızları da alan İngiltere Çin’e savaş açtı. Tarihe Afyon Savaşları (1839-1842 ve 1857-1860) diye geçen bu meşhur savaş, bir ülkenin diğer bir ülkede resmen uyuşturucu satmak için açtığı kirli bir savaş olarak kayda geçti. Neticede mağlup olan Çin, ülkesine İngilizlerin yasal olarak afyon (uyuşturucu) girdirmesini ve pazarlamasını (insanını zehirlemesini) kabul etmek zorunda kaldı! Çin yarı ekonomik sömürge oldu ve Hong Kong adıyla meşhur olan küçük bir liman kasabasını 99 yıllığına İngiltere’ye devretmek zorunda kaldı.
Britanya İmparatorluğunun Avusturalya yerli halkı Aborjinlerini yok ederek endemik bir tür hâline getirmesi de zavallı Amerikan yerlileriyle benzer bir kaderi paylaşmalarından başka bir şey değildi. Aradaki tek fark Kuzey Amerika yerlilerinin biraz daha dirençli ve mücadeleci olmalarıdır. Bu örnekleri dünyada sömürgeleştirdikleri her yer için ayrı ayrı çoğaltmak mümkündür. Ancak bu kadar bilgi genel çerçeveyi oluşturmaya yeter de artar bile.
Son olarak İngiliz kraliyet ailesinde bir kısım gariplikler olduğu da hep tartışıldı, ilginç iddialar ortaya atıldı. Bunların en önde gelenleri şüphesiz ki Mısır Firavun Hanedanı ile ilgili benzerliklerdir. Kraliçenin asası, kraliyet tahtı ve kraliçenin “arı” şeklindeki broşunun Firavun Hanedanındakilerle aşırı benzerlikleri hep dile getirilen iddialar. Bir başka iddia ise Firavun Hanedanındaki aile içi ensest evlilikler. Firavunların kız kardeşleri ile evlendikleri ve bir iki nesil sonra nesillerinin kuruduğu iddia edilir. Lady Diana’nın kraliyet ailesinden olmayışının dışlanmasının ana sebebi olduğu hep tartışıldı.
İlginç olan şu ki, tarih kitapları Firavun ailesinin akıbeti hakkında ketumdur. Güçlü ve etkili Mısır Medeniyetinin ne zaman ve ne şekil yıkıldığı, Asurlar tarafından nasıl fethedildiği ve Firavunlara ne olduğu hakkında doyurucu bilgiler tarih kitaplarında yoktur. Bir iddia Firavun Hanedanının Akdeniz yoluyla Avrupa’ya geçip izini kaybettirdiği şeklindedir. Aslını bilemiyoruz. Çünkü elimizde yeterince aydınlatıcı bilgi yok. Bu bilgiler akılda soru işaretleri oluşturan iddialardan öteye gitmiyor.
Britanya İmparatorluğunun varisi ve bizatihi kendisi olan İngiltere birçok konuda dünyadaki temel işleyişten farklı bir şekilde ayrışarak, kendi yolunu çizip özgün yapısını devam ettirmeyi başarıyor. Bu sayede her zaman küresel anlamdaki belirleyici ve etkili pozisyonunu sürdürüyor. Burada anlamamız gereken en mühim şeylerin başında Batı Dünyasının insanlığa dayattığı kavram ve sistemleri kendi menfaatleri açısından daha farklı değerlendirip uyguladığı gelir. Bu sebeple Batı ve değerlerinin idealliği fikri boyutta her zaman tartışılıp değerlendirmeye açık tutulmalıdır.
İbrahim KANADIKIRIK